Medyanın Aile Yapımıza Verdiği Hasarlar
media.jpg
Evlerimizdeki renkli cam, uzun zamandır evimizin başköşesinde bulunuyor ve bu renkli camda, uzun zamandır birçok dizi film ve sinema filmi oynuyor. Bir elin beş parmağını geçmeyecek kadar olan dizi ve sinema filmi dışındakiler bizlere ne öğretti?

Türk sinema ve dizi film sektörü, son yıllarda önemli mesafeler kat etti. Artık dizilerimiz; Orta Doğu, Orta Asya ve Balkanlar'da en çok izlenen diziler haline gelmeye başladı. Keşke bu başarı, içerik itibariyle de sağlanabilseydi ve önce halkımıza sonra da diğer Müslüman veya gayrı Müslim halklara kendi değerlerimize uygun olan yayınlar sunabilseydik.

Sadece kendi ürünlerimiz değil, Batıdan bize gelen dizi filmler ve yabancı sinema filmleri, gerek sinemalarda gerekse televizyonlarımızda gösterilmeye devam ediyor. 1970 ve sonraki yıllarda yabancı dizi ve filimleri seyrederek büyüdük. Konuları aşağı yukarı içerik olarak hemen hemen aynı: her yolun mübah gösterildiği, zenginliğe özentinin ve çarpık yaşantı şekillerinin ön plana çıkarıldığı, dinimize ve kültürümüzle taban tabana zıt olan durumlar… Bu filmlerde maalesef, gayri ahlaki olarak başkasıyla aşk yaşamak normalmiş gibi lanse ediliyor. Aile kavramı yok; hep problemli aile, mutsuz kadın veya erkek profili, filmlerde boy gösteriyor. Yine bu filmlerde, kötü olan ilişkileri hep göstere göstere genç nesillerin dimağlarına yerleştirmek için medyanın bir araç olarak kullanılmakta olduğunu düşünmeden kendimi alamıyorum. Olayın bir diğer boyutu; şiddet, intikam, öldürme ve bir Amerikalı veya Batılının her sorunun üstesinden gelebileceğine dair algı oluşturulması…

Evlerimizdeki renkli cam, uzun zamandır evimizin başköşesinde bulunuyor ve bu renkli camda, uzun zamandır birçok dizi film ve sinema filmi oynuyor. Bir elin beş parmağını geçmeyecek kadar olan dizi ve sinema filmi dışındakiler bizlere ne öğretti? Hiçbir şey! Aksine maddi ve manevi anlamda birçok değerimizi alıp götürdüler. Sonraları yerli sinemalar ve yerli diziler başladı. Öyle diziler başladı ki; ardı ardına, insanlar televizyona kitlenip dizi bağımlısı oldular. İlk yerli diziler, içerik olarak günümüzdeki kadar yıpratıcı olmasa da seyirciyi hep hayal dünyalarına sürükleyerek oyaladı. Hiç çalışmadan ve yorulmadan zengin olmaya veya daha değişik özentilere heveslendirdiler bizleri. Yalan söylemeyi, mutsuz aile profilinin ideal aile olduğunu, müstehcenliği, aldatmayı, şehveti ve kötü yolları öğrettiler. Hatta daha da ileri giderek, aile içinde ahlaksızları had safhaya ulaştırdılar.

Bizler, batıdan dizileri aldık her şeyiyle dizilerde olup bitenleri benimsedik ve bizlerden çok şeyleri kopardı ve günümüzde kaybettiğimiz bu değerleri fark ediyor ve sonuçlarını yaşıyoruz. Kadınlara şiddet, ırza geçmeler, çocuk yaşta olanlara kötü muameleler arttı, eroin bağımlılığı veya kullanımı çocuk denilecek yaşlara indi, kişilerde psikolojik sorunlar arttı. İnsanlar birbirlerine karşı merhametli olmayı unuttular ve vefa yerini bencillik aldı. Bulunduğumuz ortamlarda saygı sevgi ortamı kalktı. Biz bunları batıdan maalesef süzerek almadık. O zamanlar denetleme veya kontrol mekanizması yoktu. Şimdi ülke olarak bizler yüksek maliyeti olan diziler yapıyoruz. Bu dizilere kendi insanımız baktığı gibi hem de Arap ve Balkan coğrafyasında bulunan yayıncı kuruluşlara bunları satıyoruz. Yaptığımız dizilerin o ülkelerde izlenme oranlarına baktığımızda çok büyük bir kitle tarafından izlendiğini yapılan araştırmalar bizlere göstermektedir. Ancak yapımını bizlerin üstlenmiş olduğu diziler maddi ve manevi değerlerimizden yoksun olduğu için dizi film ihraç ettiğimiz ülkelerde de maalesef bu dizilerin etkileri olumsuz anlamda görülmektedir.
Sevgili peygamberimizin bir hadis şerifinde şöyle buyurmuştur: “Dinimizde iyi bir çığır açana, bunun sevabı ile bununla amel edenlerin sevabı verilir, o çığırda gidenlerin sevabından da hiçbir şey eksilmez. Dinimizde kötü bir çığır açana da, bunun günahı ile bununla amel edenlerin günahı verilir, o kötü yolda gidenlerin günahından da hiçbir şey eksilmez.” Biz ise, dizi ve sinema filmlerimizle, hem kendi ülkemizde hem de bu filmleri ihraç ettiğimiz ülkelerde kötü çığırlar açıyoruz.

Sayın Başbakanımız, bu konu ile ilgili memnuniyetsizliğini her platformda dile getiriyor. Fakat öyle bir durum oluştu ki, sanki bu dönemde daha çok aile yapısını bozma çabasındalar. Bazen bunun Batının gizli bir planı olabileceğini bile düşünüyorum. Çünkü ülkemizin gelişmesi ve ilerlemesi ne kadar hızlı olduysa, buna paralel olarak ahlak çöküntüsü de maalesef o kadar hızlı olmuştur. Eğer bizler bu gidişata dur demezsek, ileride Batı'nın aile yapısı gibi ülkemizin aile yapısı da çökme tehlikesi ile karşı karşıya kalabilir.


Günümüzde maalesef, zorluklara beraber göğüs geren, inançlı, merhametli ve her şartlarda doğru olmanın güzelliklerini gösteren aile profili yerine; güvensizlik, bencillik ve ihanetler üzerine kurulmuş aile yapılarını lanse eden ve maalesef bu tarz olumsuz yaşantıların empoze etmeye çalışan medya bombardımanına maruz bırakılıyoruz. Eğer biz, bu boşluğu millet olarak düzeltip kendi maddi ve manevi değerlerimizle doldurmazsak, bizim yerimize başka şer mihraklar gayri ahlaki değersizliklerle doldurur ve nitekim de dolduruyor.

Bu alanı biz milli ve manevi değerlerimizle dolduramadığımız için, ailede güven ortamı kalmamış. Eşler birbirine, çocuklar anne babaya, akraba birbirine aile kavramı ile bağlanmıyor. Patron, yanında çalıştırmış olduğu çalışanına kötü bir nazarla bakıyor, öğretmen öğrenci ilişkisinde saygı sevgi diye bir şey kalmıyor.

Bunun yanında bazı güzel şeyler yapılmaya çalışılıyorsa da, onlar da çok şeyleri alıp götürüyor. Zira bu maksatla üretilen filmlerde, milletin değer yargıları küçümsendiği için, içerik, şekil veya format olarak verilmek istenen mesajlar çok uzaklarda kalıyor.

Dizi film ve sinemalarda gösterilen gayri ahlaki sahneler karşısında RTÜK ne iş yapar? Görevi neyle sınırlı, neden görüş veya öneri almıyor? Yani film ve dizilerde halka empoze edilen aile yapılarının Anayasa'da tarif edilen aile yapısına uygunluğunu niçin sorgulamıyor? Benzer şekilde Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı ve Diyanet işler Başkanlığı, bu konuda hangi çalışmaları yapıyor? Ya da şöyle soralım; bu konuda çalışma yapan kamu kurumu, hatta sivil toplum kuruluşu var mı? Futbola gösterilen önem, aileden ve ahlaki değerlerden niye esirgeniyor? Okullarda Kur'an-ı Kerim ve hadis dersleri seçmeli oldu, bunun çok güzel bir başlangıç olduğunu düşünüyorum. Ancak bu dersleri verenler, pedagojik olarak yeterli eğitimi almış olan kişiler olmalı ki, öğrencilerde kalıcı eserler bırakabilsin. Sağlam bir temel atılması için verilen derslerin içeriği kadar, eğitmenlerinde maddi ve manevi anlamda donanımı çok önemli. Yoksa aynı yabancı dil derslerinde olduğu gibi, dili öğrenmeden mezun oluruz.

Batıdan aile yapısıyla ilgili örnekler veya mevzuat alınması gerektiğinde çok dikkatli hareket edilmeli. Şimdilerde Hollanda, bizim ülkemizde yaptığımız yardımlaşmanın benzerini hayata geçirmek için uğraşıyor. Aile fertlerinin birbirine destek olması ve her şeyin devletten beklenmemesi için gerekli düzenlemeleri içeren bir kanun yayınlandı. Biz, eskiden birbirimize yardımlaşarak yan yana yaşamayı sürdürürdük. Hasta komşumuza bakardık, akrabalarımıza maddi ve manevi destek olurduk ve çevremizdeki insanlarının dertlerine ortak olurduk. Karşılık beklenmeden birlikte yaşanabilir bir ortam vardı. Şimdi bunları bırakıp bencilliği seçiyoruz. Eğer biran önce milli ve manevi değerlerimize, tabiri caizse fabrika ayarlarımıza dönmezsek, pek çok olumsuz durumla karşılaşacağız.

Müslümanların mevcut durumunu çok güzel anlatan aşağıdaki örnek, aslında anlatmak istediklerimi çok güzel ifade ediyor: Amerikalı bir kişi, Kur'anla tanışıp hidayete eriyor ve Müslüman oluyor. Daha sonra Müslüman ülkelerindeki kardeşlerini ziyaret ediyor ve ziyaret etiği ülkelerdeki Müslümanların yaşantısına bakıyor. Onların halini gördükten sonra Allaha şöyle dua ediyor: “Allah'ım sana şükürler olsun ki, beni Kur'anla tanıştırıp hakikate erdirdin. Yoksa ben günümüz Müslümanlarının durumlarına ve yaşantılarına bakıp İslamiyet'i seçemezdim!”

.

Leyla Sarıkamış

Kaynak: sahipkiran.org