Filistin meselesinde taassup ve ayrışmalar*
Israil-abluka-Gazze-Binyamin-Netanyahu-Hamas-1024x683.jpg
İnsan ırk merkezli düşünceye sahip olduğu andan itibaren şeytan ve münafıklar tarafından çok rahatlıkla evrilir-çevrilir. Irkçılıktan, ırkçılık refleksinden, mezhepçi refleksten, bölgecilik refleksinden ve münafık liderlerin sizin üzerinize oturttuğu o muhabbetlerinden kurtulmaya çalışın.
Tarihten beri hak cephesi küfürden çok zarar görmemiş, nifaktan yani bugünkü modern deyimle paralel akımdan zarar görmüştür. Musa (as), İsa (as), Zekeriya (as), Yahya (as) da olduğu gibi peygamber efendimizde de böyle olmuştur, Allah'ın selamı cümlesi üzerine olsun. Dolayısıyla içinde bulunduğumuz günlerde olup bitenleri anlayabilmek için bu olgunun iyi anlaşılması gerekmektedir. Bu –paralel akım- nifak cephesi, hakkı ve hak olguları tarihte kendi çıkarı için çok ciddi manada kullanmış, halen bugün de kullanmaktadır.
  
İslami argümanların tahrifi
 
Tarihte zihinlerimize kazınmış çok ciddi örnekler vardır. Mesela en bariz olanı Ammar bin Yasir'in şehadeti meselesi. Hepiniz biliyorsunuz, Resulullah (s.a.a.), “Ammar bin Yasir'i muhakkak ki bağy/azgın/taşkın bir topluluk öldürecektir” buyurmuştur. Ammar bin Yasir, İmam Ali'nin velayetine mümin biri olup, Sıffin savaşında İmam Ali'nin safında savaşırken şehit olur. Muaviye'nin ordusu içerisinde de Resulullah'ın bu hadisini bilen ve duymuş olanlar vardır. Ammar bin Yasir'in öldürüldüğünü görünce, “Eyvah, biz bağy/azgın topluluğuz!” diyorlar. Muaviye'nin ordusunda psikolojik bir kırılma, çözülme meydana geliyor. Çözülme devam etse ordu yenilecek. Muaviye derhal Amr bin As'ı çağırıyor. Diyor ki, “Amr, bu işi hallet!” Amr çıkıyor milletin huzuruna, ağlayarak, “Ey inananlar hepiniz hatırlarsınız Resulullah böyle-böyle demişti. Bakın Resulullah'ın dediği tahakkuk etti, bağy topluluk Ali ve Ali'nin topluluğudur. Niye? Ammar bin Yasir'i buraya kim getirdi? Ali getirdi. Ali getirmeseydi Ammar burada ölür müydü? Ölmezdi. Öyleyse bağy topluluk kimdir? Ali'dir!” Bakın, Hak nasıl alt üst ve tepetaklak ediliyor. Normalde Amr, Ali'nin kim olduğunu, doğrunun ne olduğunu biliyor ve Amr, yine tarihi kayıtlar bize aktarmaktadır ki Muaviye'nin de kim ve kaç kuruşluk adam olduğunu biliyor! Fakat Amr bin As bir şekilde karşı cephede yer almış, muhatapları Müslümanlardır. Muhatapları Müslüman olduğu için İslami argümanlarla iş görmek zorundadır! İslami argümanları da menşeinden çıktığı gibi değerlendirse kendisi iş göremeyecektir. Öyleyse İslami argümanları menşeinden çıktığının tersi ile kullanacaktır.
 
Allah-u Teala Kuran-ı Kerim'de bu hakikati birçok ayette şöyle zikreder, “Onlar/İsrailoğulları kelimeleri yerinden oynattılar. Kelimeleri yerinden oynatmakla kitaplarını tahrif ettiler.” Bu kelimeleri geniş anlamda almak lazım. Kelami, felsefi, edebi, sosyolojik, stratejik anlamda. Çünkü nice kelimeler vardır ki yüklendikleri konum itibarıyla evirdiğin, çevirdiğin zaman bazen felsefi, bazen kelami, bazen stratejik sapkınlığa sebep olur. Tahrifat işi kelimelerle oynamak suretiyle yapılmaktadır. Burada Amr, Allah Resulü'nün kullandığı bağy/azgın kelimesiyle oynuyor. Allah Rasulü o gün orada olsaydı bağy kelimesini Muaviye'ye uyarlayacaktı. Ama Amr tuttu onu Ali'ye uyarladı.
 
Hep aynı kalan Habil ve Kabil karakteri 
 
Aynı şey halen devam ediyor, tarih ilerliyor, insanın eşyayla tanışıklık miktarı artıyor, kullandığı araçlar değişiyor ama insan değişmiyor. Habil ve Kabil karakteri hep aynı kaldı. Habil muttaki, salih bir insandır. Bütün varlığını Allah'a feda eden biridir. Kabil ise kardeş katili olacak kadar onu kıskanan biri. Bu karakterlerinde yine iki kategorisi vardır, bir işin başını çeken tahrikçiler, münafıklar, paralel akımcılar, bir de halkların içerisinde onlara önem veren, onlara inanan, evrilen insanlar vardır.
 
Bu konuyla ilgili İmam Ali (a.s.)'ın Nehcül Belaga da hadis aktaranları birkaç gruba ayırdığı bir hutbesi vardır. Onlardan birisi kasten yalan söyleyen münafıklardır. Onlar aslında bilirler böyle olmadığını ama aktaracakları şeyin aksini söylerler. Fakat Müslüman halk onları sahabe bildiği, Allah Resulünün arkadaşı bildiği için onların bu saptırdıkları rivayetlere inanırlar. Peygamber adına kasten yalan söyleyen olduğu gibi halkın içerisinde de “Peygamberin sahabesidir” duygusallığıyla yaşayan insanların onların avı olması vardır. Bu gerçeklik değişmedi. Hatta İmam Ali sözünü devamında şunu ekliyor, “Eğer bu halk bilseydi ki o münafıktır, o kasten yalan söyler, onun hadisine riayet etmezdi.” Dolayısıyla İmam buradaki ifadesi/dokunuşu ile bugün içinde bize yine stratejik bir ders veriyor. Diyor ki, “Halklarla, o halkları eviren-çeviren insanları bir tutmayın.” Allah ömrünü uzun etsin, Seyyid Ali Hamane'in ‘Nehcül Belaga'dan Dersler' adlı kitabında okutmuştum. İmam Ali'nin duruşundan ve hutbelerinden alıntılardan sonra şöyle diyor, “Şam ehlini kınamayın, zira onlar mert insanlardı, İslam'ı Muaviye ile tanımışlardı. Buna bağlı olarak eğer Muaviye'ye karşı Ali savaşı açtıysa muhakkak Ali batıl cephededir!” Halkın baktığı yerden bakıyor. Dolayısıyla, “Lanetinizi Şam ehline yapmayın. Onları eviren-çeviren Muaviye'ye ve Amr bin As'a yapın” diyor. Lanetin hedefine Muaviye ile Amr bin As'ı koyuyor. Ve yine İmam Humeyni (ra) imamet özelinde, “Ümmetin alimleri sorumludur ama halk mazurdur” diyor. İmametin anlaşılmaması konusunda, bilen alimlerin hepsi sorumludur. Ama o alimlerin samimi Müslüman olduğunu zannedip, onların arkasına takılanlar mazurdur diyor.
 
Hak yolda asabiyet tehlikesi
 
Bunları niye söyledim? İnsan olgusunu yaratan Allah olunca yarattığını bilmez mi? Allah, insanın, hakla kendisi arasına girecek tehlikeleri tek tek Kur'an-ı Kerim'de sıralamış ve hepsinden men etmiştir. Bunlardan birincisi asabiyettir. Asabiyet'in ilk örneği ve temsilcisi, asabiyetin cereyan ettiği ilk sahne, Allah-u Teala'nın Adem'e secde edin emrinin olduğu yerdeki şeytanın, “Beni ateşten, onu ise topraktan yarattın” demesidir. Yaratılışa dikkat çekiyor. “Ben niye ona secde edecekmişim” diyor. İlk asabiyete kapılan şeytandır, bunun aşağıya doğru açılımı Türkçülük'tür, Arapçılık'tır, Farsçılık'tır, Kürtçülük'tür, Siyahilik'tir, Beyazilik'tir, sayın gitsin. Ve insan az bir şey derinden bir düşünse bu sözünü ettiğimiz şeylerin hiçbiri de bizim irademizle ilgili değildir. Biz kendi irademizle Türk, Kürt, Arap olmadık. Bunlar ilahi takdirle alakalı şeylerdir. Dolayısıyla erdemlerin konusu değildir. Irk meselesi iyinin, kötünün, güzelin, çirkinin, hakkın, batılın konusu değildir. Çünkü ırk iradi değildir.
 
İnsan ırk merkezli düşünceye sahip olduğu andan itibaren şeytan ve münafıklar tarafından çok rahatlıkla evrilir-çevrilir. Düşünün ki Türkçü düşünen birisi Arap birisinin iki kere iki dört eder dediğini duydu. Ama Türk lideri/önderi, yok, iki kere iki üç eder dedi. Adam o Türkçülüğünden dolayı Arap'ın doğru sözünü reddediyor, Türk önderinin yanlış sözüne evet diyor. Biz şu an bunu iliklerimize kadar yaşıyor muyuz, yaşamıyor muyuz? Evet, yaşıyoruz. Ve tarihte de yine bunun örneği var. Muaviye döneminde -Allah lanet etsin- erkek ve dişi deve olayını biliyorsunuz değil mi? Aynı şeyi biz bugün yaşıyoruz. Arkadaşlar Karabağ işgal altındaydı değil mi? Ve biz biliyoruz ki Karabağ Müslümanlarındı ve Ermeniler işgal etmişti. Kim kurtarırsa kurtarırsın oranın kurtarılması gerekiyordu. Nihayet bugünkü Azerilerin lideri İlham Aliyev Karabağ'ı kurtardı. İyi etti mi? Etti. Ellerine sağlık mı? Sağlık. Ee şimdi bu yaptığı güzellik, iyilik onun her yaptığının haklı olduğuna delil olur mu? Olmaz. Allah-u Teala iyiyle-kötüyü, temizle-pisi ayırmadan bırakmaz. Bu Allah (cc)'nün üstüne aldığı bir sorumluluktur. İsrail'in Filistin'de Gazze'ye vurduğu günden itibaren Azerbaycan lideri Aliyev'in cephesi neresi oldu, kimi destekledi arkadaşlar? İsrail'i. Şimdi İsrail'e ben karşıysam Aliyev'e de karşı olmam gerekiyor mu? Gerekiyor. Ama Türkçülük olursa ne olur? Aliyev'in yanında/tarafında kalmak zorunda kalırım değil mi? Öyleyse ırkçılık, mezhepçilik, bölgecilik, mülküm, servetim gibi irademizin dışında sahiplendiğimiz her şey Hak karşısında bizim elimizi ayağımızı bağlar, Hak karşısında bizi manipüle eder.
 
Resulullah (s.a.a.) döneminden önce Araplar cahiliye dönemini yaşıyorlardı değil mi? Doğru düzgün devletleri yok, örgütlenmeleri yok, medeniyetleri yok, hayvan idrarı içiyorlardı.
Hz. Fatıma'nın (s.a.) Mescid-i Nebi'deki hutbesini hatırlayın, bizzat onun ifadeleridir. “Ey insanlar, siz benim babam gelmeden önce hayvan pisliğiyle yaşıyordunuz. Babam sayesinde siz medeniyete kavuştunuz, bugün yaptığınız nedir?” Şimdi o gün yaşanılana ırkçılık açısından bakalım. Resulullah peygamber olduğunu söyledi, Allah birdir, ondan başka ilah yoktur dedi. Allah bana vahyediyor dedi, Kur'an diye bir kitap getirdi, eline kılıç aldı, savaştı, devlet sahibi oldu. Bu iş Araplara yaradı mı, yaramadı mı? Yaradı. Resulullah Arapdı, kendi ırkı için mi yaptı bunu? Hayır. Şimdi aynen öyle. Bugün Hakk'ın temsilcisi İslam devrimi hangi ırkın eliyle oldu? Farsların. Bu da bir yanılgı işte. Çünkü bu devrimin şehitlerinin içinde Türk, Fars, Kürt, Arap da var. Dikkat ediyor musunuz? Doğrudur İmam Humeyni Fars'dır. İmam Humeyni'nin Fars olması bir şey değiştirmiyor. Zira onun yerine gelen bugünkü imam Ali Hamanei Türk'tür. Dolayısıyla İran İslam inkılabının başarısı Farslara yazılamaz, İran'a yazılamaz. İran'da Fars'ıyla, Kürt'üyle, Türk'üyle İran milleti diye bir ulus var. Diyorlar ki; inkılap kazanımlarını İran için yapıyor! Kendisi için kalkıyor, Yemen'e müdahale ediyor, kendisi için kalkıyor Lübnan'a, Filistin-Gazze'ye yardım ediyor, İran'ın aslında hak diye bir derdi yok! Bugün söylenenler bunlardır.
     
Ümmeti birleştirecek iki değer
 
Arkadaşlar İmam Humeyni'nin İslam devriminden sonra dünya halklarına kazandırdığı iki temel unsur/değer vardır. Birisi vahdet haftasıdır. Biliyorsunuz vahdet haftası, Ehl-i Sünnet ile Ehl-i Şia kaynaklarındaki Resullah'ın doğumuna ilişkin iki tarihi cemeden haftadır. İmam Humeyni kimi aldı merkeze? Peygamberimizi aldı. Ehl-i Sünnet Peygamber'e inanıyor mu? İnanıyor. Ehl-i Şia Peygamber'e inanıyor mu? İnanıyor. Peygamberin etrafında bir araya gelin sözü İrancılık'la izah edilebilir mi? Edilemez. Bütün dünyaya ilan etti ki, “Ben doğrudur Şia'yım ama Şia'cı değilim, ben ümmetçiyim. İmam Ali'den terbiye aldım, bugün ben Müslümanım diyen halkların hepsi gerçekten Müslümandır ama münafık önderlerinden dolayı saptırılıyorlar. Ben halkla onları saptıran önderlerin hesabını bir tutmam.” İmam Humeyni halkları nazara aldı ve dünya Müslümanlarına ümmetçi bir olgu kazandırdı.
 
İmam Humeyni İslam devriminden sonra ikinci temel unsur/değer olarak neyi belirledi ve kazandırdı? Kudüs Günü'nü. “Kudüs özgürlüğüne kavuşmalıdır. İsrail, ümmetin bedenine sokulmuş bir kanser tümörüdür, ümmet bu tümürden temizlenmelidir” dedi. Arkadaşlar eğer milliyetçi açıdan bakacak olursak, Mescidi Aksa İran'ı ne ilgilendirir? Kaldı ki bugün İran'cı milliyetçiler inkılaba nasıl itiraz ediyorlar? “Bizden aldığın humusları Filistin'e, Gazze'ye, Suriye'ye götürüyorsun!” demiyorlar mı? Bugün İran'ı İrancılık'la suçlayan her yazar her kalemşör oradaki muhaliflerin bu tepkisini de biliyor. Bunu bile bile, kasten yapıyorlar.
 
Filistin Filistinlilerindir
 
İslam inkılabı ümmetçi bir inkılaptır ve İmam Ali'den sonra hakkın devlet gücüyle ortaya çıktığı ilk yerdir. Nifak olgusu inkılabı manipüle etmektedir, küfür zaten karşısında duramıyor. Onun için sözümün girişini oradan başlattım. Hiçbir peygamber kafirler karşısında acze  düşmedi. Her peygambere acıyı münafıklar tattırdı. Resulullah'ın dini ve yolu da bu akıbete uğradı. Bugün kurulduğu günden itibaren Filistin'i, Mescidi Aksa'yı merkeze alan İslami Direniş'tir. Hatta şurayı da yine bir parantez olarak açmak istiyorum. Yaşı müsait olanlar çok iyi bilirler, 1979 yılına kadar Müslümanların Filistin diye bir gündemi yoktu. Filistin kimin gündemindeydi? Komünistlerin. O gün Filistin Kurtuluş Örgütü'nün (FKÖ) başında bulunan Yaser Arafat komünist, solcuydu. Türkiye'den Deniz Gezmiş'ler oraya savaşmaya gidiyorlardı. Şu anda sürecin yanlışlığından veya doğruluğundan falan bahsetmiyorum. Sosyolojik bir gerçekten bahsediyorum. O gün Müslümanların Filistin diye bir gündemi yoktu. İsrail gelmiş, Mescidi Aksa'yı işgal etmiş, Filistin'i işgal etmiş, onları tehcir etmiş, hicrete zorlamış, dünyaya dağıtmış! Müslümanların böyle bir derdi yoktu. Filistin, 1979 İslam devriminden itibaren inkılabın bereketiyle Müslümanların gündemine girdi. Kaldı ki solcular iki devletli çözüm üzerinden yürüyorlardı. İmam Humeyni bunu da reddetti, “İsrail diye bir devlet yoktur ki iki devletli çözüme gidelim! Orası Filistinlilerin toprağıdır. Filistinlilerin ise üç tane ayağı vardır; Yahudilik, Hıristiyanlık ve Müslümanlık. Oranın yerlisi Yahudiler, Hıristiyanlar ve Müslümanlardır, kendi aralarında referanduma giderler, devletlerini kurarlar, yaşarlar. İnkılabın önerisi de budur. Eğer bu kabul edilmezse, İsrail devleti gasıp, işgalci, terörist bir devlettir, yok edilmelidir” dedi. İki devlet değil, olamaz. Dikkat edin bakın bugün bizim ülkemizde o iki devletli çözümü telaffuz ediyor. Oysa açın okuyun, İsrail bunu kabul etmiyor. Yani düşmanının kabul etmediği bir şeyin üzerinde senin fikir yürütmenin ne kadar mantığı var. Amerika Birleşik Devletleri (ABD) eski başkanı Trump döneminde iki devletli çözüm önerisi geri alındı. İsrail, “Yok böyle bir şey, Filistin'in tamamı benimdir. Filistinliler ya benim kölem olacak burada yaşayacak ya da çıkıp gidecekler.” Nereye gidecekler? Aynı şeyi bugünlerde yine telaffuz ediyorlar, Sina çölüne gitsinler diyorlar. İsrail Gazze'yi bombalıyor, Filistin halkına da git Sina çölüne diyor. Sina çölünü onlara bırakacak mı? Bırakmayacak. Bu stratejik bir etaptır, bir aşamadır. Orası ayrı bir şey. 
 
Mezhepci ve ırkcı refleks
 
Ama bugün Filistin'i gündeme getiren, gerçekleri söyleyen ve bağımsızlık mücadelesine yardım eden Şia'dır diye Sünnilerin bir kısmı mezhepçi, bir kısmı da ırkçı refleksle bu hakikati yalnız bırakıyor, destek vermiyorlar. Eğer ben omuz verirsem İran'ın gücü Filistinlilere kadar ulaşacak diyorlar! Ee İran'ın gücü ulaşsa ne olur? Az önceki örneği niye verdim? Arkadaşlar, Resulullah devlet olup güçlenince bu devlet Araplara yaradı mı yaramadı mı? Yaradı. Biz Resulullah'ı Arapçı diyebilir miyiz? Yok. Biz biliyoruz ki ırk irade dışı bir gerçekliktir. Hak ise Allah'tan gelen bir gerçekliktir. Eğer peygamberi Allah'ın gönderdiğine inanıyorsak, peygamberin kendi nefsi çıkarına, kendi çocukları çıkarına, kendi ırkı çıkarına bir şey yapabilir diyebilir miyiz? O Allah elçisidir. Onun yaptığı her şey hak içindir, hakka yarar. Araplar hakka tabiyse ondan faydalanır, ama Arap olduğu için değil. Türk ona tabi olursa o da faydalanır, ama Türk olduğu için değil. Çünkü bir insan, “La İlahe İllallah Muhammedün Resulullah” dedikten sonra ırkı, mezhebi kalmaz. Çünkü bu cümleyi söyleyen ne ırk, ne beden, ne dildir, ancak kalptir, imandır. Hiçbir beden bunu söyleyemez fıtri olarak, burası felsefi bir konu, oraya girmiyorum. Buradan bakarsanız Trump'un bedeni de “La İlahe İllallah Muhammedün Resulullah” diyor. Firavun'un bedenide “La İlahe İllallah Musa Resulullah” diyordu. Zihnen orayı karıştırmayın. Hiçbir dil, hiçbir beden, hiçbir kimse ırkıyla, bölgesiyle bu cümleyi söylemez, ancak imanıyla bu cümleyi söyler. İmanıyla söylediği andan itibaren ırklar, bölgeler üstü yeni bir açılım olur. Bu açılımı Allah (cc), “Bütün müminler/inananlar kardeştir.” diye ifade etmiştir. Bütün inananlar; İngiliz, Alman, Fars, Arap, Türk, Kürt kelime-i tevhidi söyleyip, mucibince yaşıyorlarsa bunlar kardeştirler.
 
İslam'ı referans almak
 
Şimdi bu cümleden bakarsak, İranlılar bizim kardeşimiz mi?  Evet, kardeşimiz. İran'daki inkılap referans değer olarak demokrasiyi mi, sosyalizmi mi, İslam'ı mı aldı? İslam'ı aldı. Şimdi bugün bir insan gelip bana şuradan itiraz edebilir, ‘İran İslam'ı referans aldığını söylüyor ama İslam değildir! Çünkü anayasasının bilmem kaçıncı maddesi İslam'a aykırıdır!' diye bir delil getirse biz susarız değil mi? Yok eğer böyle delil getiremezlerse, bu inkılap İslam'ın inkılabıysa, kurulduğundan bugüne kadar İslam'a riayet ediyorsa, onun elinin uzandığı yere İran'ın eli uzandı mı dememiz lazım, yoksa Hakk'ın eli uzandı mı dememiz lazım. Tabi ki Hakk'ın eli uzandı dememiz lazımdır. Bunu Trump da biliyor, Suud Krallığı da biliyor, Mısır cumhurbaşkanı da biliyor, bütün İslam ülkelerinin üzerine çullanılmış yerli işbirlikçileri Aliyev gibileri de, hepsi biliyor. Bunu bildikleri için Filistin-Gazze'ye Hakk'ın eli uzandı demiyorlar da, ey Kürt, ey Türk, ey Arap sen ne yapıyorsun! Filistin'e İran'ın eli uzandı, bu İran'ın elini kesmemiz lazım diyorlar. İran'ın elini kesmek için Gazze'li Müslümanın öldürülmesine de razıyız diyorlar! Öte yandan da rekabete giriyor, eğer bir Müslüman böyle bir operasyon yapacak, Filistin'de İsrail'e karşı operasyon başarısına ulaşacaksa, ona en layık benim, ben yapmalıydım, eğer benim haberim yoksa ben yapmadıysam bu batıldır diyor! Aynı psikoloji müşriklerle Resulullah arasında yaşandı. Ayet-i Kerimede Müşriklerin önde gelenleri diyorlar ki, “Eğer bir gerçeklik olsaydı, herkesten önce bizim ona inanmamız lazımdı, bizim gibi adamlar inanmamışken ona ayak takımı iman etti. Yani ona inanmak konusunda önceliğe sahip bizleriz, o nasıl hak olabilir?” 
 
Musa (a.s.) ile Harun (a.s.) Firavun'un karşısına çıkıp, hakkı tebliğ ettikleri zaman, Firavun'un ilk tepkisi ne oldu hatırlıyor musunuz? Kavmine dönüp dedi ki, ‘Bunların gözü benim iktidarımda, sizin başınıza iktidar olmak istiyorlar.' Şimdi arkadaşlar, Firavun'un bu sözü yanlış mıydı? Firavun asker ve ordusuyla beraber boğularak öldükten sonra İsrailoğulları'nın başına kim geldi? Musa (a.s.) geldi. Ee Firavun haklı değil mi burada? Firavun'un baktığı yerden, yani meseleye iktidarın ele geçirilmesi, iktidar değişikliği merkezinden bakarsanız Firavun haklıdır! Ama Allah, elçi, hak merkezinden bakarsanız, Musa'nın İsrailoğulları'nın başına gelmesi hakkın gelmesidir. Artık Musa'nın adı değil hakkın adı gelir orada. Ama Firavun gelirse, Firavun'un adı gelir. Çünkü Firavun batıldır, hakla bir ilgisi yoktur.
 
Onun için İslam inkılabını önce bir değerlendirmemiz gerekmektedir. İnkılap hak mıdır, değil midir? Şu anda hak üzere mi, batıl üzere mi gidiyor? Eğer 'hak üzere gidiyor' diye tespit ve sabit edersek ki burada da nifakın devreye sokacağı bir yığın fitne ve saptırma aracı vardır, onların hepsini bilerek söylüyorum. Eğer hak olduğu sabit kılınırsa, İran'ın Yemen'deki nüfuzuna İran'ın nüfuzu denmez, Hakkın nüfuzu denir. İran'ın diye bilinen Irak'taki nüfuz, İran'ın değil, Hakkın nüfuzu olur. İran'ın Suriye'deki, Lübnan'daki, Filistin'deki nüfuzu, Hakkın nüfuzu olur. Ve ben Hakka talibim diyenler, onun yüküne omuz verdiği andan itibaren, kendisi de o Hakkın bir eli olarak onun kazanımından faydalanır. Hem dünyada faydalanır, hem ahirette faydalanır. 
 
Bakın Gazze'deki mücadele sürecinde Rehber Seyyid Ali Hamanei'nin bir ifadesi oldu -Allah ömrünü uzun etsin- “Bugün İsrail ile normalleşenler kendi kaderlerini İsrail'in kaderine bağlıyorlar.” Ne kadar korkunç bir şey. İsrail batıl mıdır? Batıldır. Müslüman ülke olduğunu söylediği halde, bir takım maslahatlarla -yani Müslümanlara bir de bu ihsas ettirilmeye çalışılıyor- biz politik manevralarla, sözüm ona kıvraklıklarla İsrail'in işini bitireceğiz! Oysa 75 yıldır bu politikaların kâr etmediğini gördük. Daha yeni Birleşmiş Milletler de el sıkıştılar, iki gün sonra bu işgal patlak verdi, yani el sıkışma ile bu işler olmuyor. Onun için 40-45 yıl önce rahmetli İmam Humeyni Müslümanlara, “Ey Müslümanlar, çatık kaşlı Siyonist'ten değil, size tebessüm eden Siyonist'ten korkun” dedi. 
 
Üç sınıf insan
 
Dolayısıyla tekrar sözümün başına dönüyorum, ey Müslüman kardeşlerimiz, ey Müslümanlar, biz öteden beri yanlış eğitildik. Bize insanlar iki grup gibi tanıtıldı, Kâfirler ve inananlar. Ve kâfirleri gönlümüz her zaman dışladı, kendimizi onlardan beri tutmaya çalıştık. Zaman zaman onların da propagandalarından etkilensek, onların tuzağına düşsek de, halk cephesini yıpratır derecede bir şey değildi bu. Fakat bize verilen eğitimin en ciddi eksik tarafı şudur ki, ey insanlar, Kur'ân-ı Kerim diyor ki, “İnsanlar üç sınıftır; İnananlar, kâfirler ve münafıklardır.” Dinin ikmalini ilan eden ayet diyor ki, “Bugün Allah dininizi tamamladı, kemale erdirdi. Artık bugünden sonra kâfirlerden değil, benden korkun.” (Bakara   Üstad Tabatabai ayette geçen “Benden korkun” üzerinde durarak, “Savaş meydanlarında hak hiç bir zaman için küfürden korkmaz. Hak kâfirlerle her zaman savaştı ve yendi. Ve Peygamber Efendimiz'in eliyle İslami inkılap gerçekleşti, vahiy tamamlandı, din kemale erdi, müşriklerin beli kırıldı, kâfirlerin beli kırıldı, artık size kâfirlerden ve müşriklerden zarar gelmez. Onlardan korkmayın, benden korkun. ‘Benden korkunun' nereye söylediğinin bulunması lazım” diyor. “Ben Müslümanım diyen ve Müslümanların içinde görünen münafıklara dikkat çekiyor.” Eğer size zarar gelecekse onlardan gelir. Onlar ki kendilerinin Müslüman olduğunu söylüyorlar, öyleyse onları Allah'tan korkmaya davet edin. Onlar Allah'tan korkarlarsa, hak cepheye bir şey olmaz. Ama onlar Allah'tan korkmadılar. İmam Ali (as)'ın ilk dönem eline kılıcını almamasının ilk sebebi de gene bu ayettir. Onların Allah'tan korkmaya davet edilmeleridir. Ve ikinci sebebi ise halkın hakka omuz vermesidir. Halk hakka omuz vermediği müddetçe hakkın temsilcisi kılıç zoruyla iş görmez. Hiçbir peygamber kılıç zoruyla iş görmedi. Bizim peygamberimiz de öyle. Peygamberlerin genellikle savaşları savunma savaşıdır. Bize aksini aktarıyorlar, şöyle-böyle söylüyorlar ama aslına baktığınız zaman Bedir savaşı da, Uhud savaşı da, Hendek savaşı da, Hayber de bütün bunlar savunma savaşıdır. 
 
Günümüz Filistin gerçekleri
 
Dolayısıyla günümüze tekrar dönelim. Bugün Allah'a şükürler olsun ki Filistin-Gazze'de Müslümanlar adına İsrail'e ilk vuranlar Sünni Hamas örgütü oldu. Eğer onlar da Şia olsaydı bugün kıyamet kopmuştu. Bütün Müslümanlar, bu Şiaların operasyonudur, İsrail'e, vurun bunları diyeceklerdi. Plan ve operasyon Sünnilerin eliyle oldu. Sünnilerin eliyle olmasına rağmen Filistin mücadelesinin, bu sürecin bir geçmişi var. Sünni kardeşler Direniş Cephesi'nin sağladığı istişare ve imkânlarla bu operasyonu planladı ve gerçekleştirdiler değil mi? Bugün Gazze'de mücadele eden bütün direnişçi komutanlar açıklamalarıyla bunu teyit ediyorlar. Bugün bir televizyon kanalında izledim, bir Profesör Hasan Nasrullah'ın konuşmasını değerlendiriyor, yorum yapıyor. Direniş komutanlarının hepsinin açıklamalarına rağmen, “Öteden beri horozlanan İran bugün çamura yatıyor, dağ fare doğurdu. Belli ki İran da Hizbullah da bu işe karışmayacak!” diyor. Allah'tan kork, İran ve Hizbullah bu işin kırk yıldır içinde zaten. Sizin gündeminizde Filistin, Kudüs yoktu, gündeminize Filistin'i, Kudüs'ü sokan İslami Direniş Cephesi'dir. Gayet rahat pasaportunuzu çıkarıp, İsrail'den vizenizi alarak Kudüs'ü ziyaret ediyordunuz. Ama İslami Direniş Cephesi erleri bugüne kadar Mescidi Aksa'ya gitmek gibi manevi, efsanevi, ziyaret, sevap olgularına sığınıp İsrail vizesi almadılar, İsrail'i devlet olarak kabul etmediler. Kabul etmediği, işgalci dediği adamın izniyle Mescidi Aksa'ya niye gideyim ben?  
 
İslam İnkılabı'nın ümmetçi duruşunun ikinci sembolü, İmam Humeyni'nin her Ramazan'ın son cumasını Kudüs Günü ilan etmesidir. Ey akıl sahibi Müslüman kardeşim, Peygamberin doğum gününü vahdet haftası, Ramazan'ın son cumasını Kudüs Günü olarak ilan eden bir insanı ve onun inkılabını, onun cephesini sen hala ırkçılıkla, mezhepçilikle suçluyorsan ahirette senin Allah'a sunacağın hiçbir mazeretin yoktur. Biraz dikkat etmemiz gerekiyor. İslam İnkılabı'ndan sonra peyderpey Filistinli Müslümanlar ilerlediler ve başarı kaydettiler. Bakın İsrail kurulduğu 1948'den hemen sonra 6 tane Arap ülkesiyle savaştı ve 6'sını da yendi. Ama 1979 yılına gelindiğinde inkılap gerçekleşti. İnkılaba, hakka gönül vermiş, Lübnan'daki inananlar -biliyorsunuz Lübnanlılar Arap- Ama kalktılar, ırkçı dille konuşacak olursak o gün için Fars önder olan Humeyni'ye gönül verdiler. Birlikte güçlendiler, büyüdüler, -güney Lübnan işgal altındaydı- Güney Lübnan'ı İsrail işgalinden kurtardılar. Sonra daha da büyüyüp güçlendiler, Filistinli kardeşlerine –Filistinliler Arap ve Sünni- yardım etmeye başladılar. Şu anki tünellerin, füzelerin, direnişin, hepsinin mucidinin kim olduğu söyleniyor? Allah rahmet eylesin Şehit Kasım Süleymani ve Şehit İmad Muğniye'dir. Ve İslam İnkılabı sayesinde bugün Arap ve Sünni olan bir halk ayağa kalktı ve İsrail'e ömrü billah yemediği tokatı vurdu. Savaş bugün bu haliyle bitse, biz on bin can kaybettik değil mi? Biz şu anda galip miyiz-değil miyiz? Galibiz. Müslümanların bu vuruşunun sonunda İsrail yenilemez bir güçtür putu kırıldı mı? Kırıldı. İsrail hiçbir hak ve hukuku gözetmez gerçeği açığa çıktı mı? Çıktı. Amerika'nın ve Batı'nın insan hakları konusunda ikiyüzlü olduğu açığa çıktı mı? Çıktı. Bugünden itibaren İsrail Batı'dan buraya yeni yerleşimci getirebilir mi? Getiremez. Şu anki haliyle bile savaş bitse kaç tane başarı ve kazanımımız var farkında mısınız? Hasan Nasrullah konuşmasında buraya dayanarak, “İki tane şartımız var. Bir, derhal ateşkes. Filistin'in zaferine giden ateşkes. İkincisi, bir an önce savaşı durdurmanızı istiyoruz. Yok, eğer durdurmazsanız biz cepheyi genişleteceğiz” dedi değil mi? Buna rağmen bizim yorumcular ne diyorlar? Hasan Nasrallah korktu, savaşa katılmayacağını söyledi! Oysa Nasrallah, “Biz operasyonun ikinci gününden beri savaştayız. İsrail'i kör-sağır kılıyoruz, sınırlarındaki radarlarını, kameralarını, askeri üslerini, tanklarını vuruyoruz, ama resmi olarak savaşa katıldığımızı da ilan etmedik” diyor. Bunu da edepten dolayı yapıyor. Şimdi Sünnilik, Şiilik tarafı kaşınacak ya, yedi Ekimde vuran kim? Filistinliler. Filistinliler kim? Sünni. Hasan Nasrallah deseydi ki biz yaptık, biz kazandık. Bu seferde diyeceklerdi ki, benim Sünni kardeşimin zaferinin üzerine adam kendisi oturmaya çalışıyor! Bu yüzden Nasrallah sözüne nereden başladı? Operasyondan bizim haberimiz yoktu. Rehber Hamanei operasyonun ta başında ne dedi? “Bu operasyon bütünüyle Hamas'a aittir. Onlar planladılar. Bizim haberimiz yok. Doğrudur biz destekliyoruz. Ve yine de destekleyeceğiz. Ama bu zafer Filistinli Müslümanlara, Hamas'a aittir” diyor. Niye? Rencide olmayın diye. Hani rivayetlerde, İmam Hüseyin (a.s.) birisine sadaka vereceği zaman kapısının arkasına saklanır, oradan uzatırmış, ihtiyaç sahibi rencide olmasın diye. Yani realiteye bakarsanız İslam inkılabı olmasaydı bu kıyam olmazdı. Ve bu kıyam bir gün, iki gün, üç gün gitmezdi. Bugün bir ayı geçti. Bunların hepsi İslam İnkılabı'nın bereketidir. Ama Rehber ve ona bağlı Hasan Nasrallah o kadar erdemli, o kadar hekim insanlar ki, “Önemli olan hakkın galip gelmesidir, Filistin'in eliyle, Yemen'in eliyle, Çin'in eliyle olmuş, ben orayla ilgilenmiyorum, ben sizin baktığınız yerden bakmıyorum. Benim gündemim de, İranlılık, İrancılık, Farslık, Farscılık, Türklük, Türkçülük, Araplık, Arapçılık, Sünnilik, Şiilik yoktur. Benim gündemimde hak vardır” diyorlar. Bugün hak o bölgede Hamas'ın eliyle şevket bulmuştur, Allah devamını, kemalini getirsin inşallah. 
 
Nifak olgusuna Dikkat
 
Dolayısıyla biz bugünlerden salim çıkabilmemiz için, Allah'ın rızasına ters bir duruma düşmememiz için bütün kardeşlerime derim ki, nifak olgusunu ve nifakın neler doğuracağını çok dikkatli incelemeleri gerekiyor. Irkçılıktan, ırkçılık refleksinden, mezhepçi refleksten, bölgecilik refleksinden ve münafık liderlerin sizin üzerinize oturttuğu o muhabbetlerinden kurtulmaya çalışın. O muhabbetten kurtulmanızın yolu ise inanan önder zannettiklerinizin hak ve batıl savaşında nerede, nasıl durduğuna bakın. Münafıkların alametleri bellidir. En basit alameti yalandır. Daha düne kadar normalleşmeyi savunan birinin, bugün çocuk katili diye bağırması emanete ihanettir. Filistinliler bizlere güvendiler. Biz Filistinli Müslüman kardeşlerimizden yanayız deyip daha sonra Filistinli kardeşlerinizi bombalayan uçakların yakıtını sevk edersek, bunu nasıl izah eder, hesabını veririz. Allah samimi Müslüman halkımızı dini duygularını istismar edenlerden halas etsin. Allah Filistinli kardeşlerimizin pazularını güçlendirsin. Bu savaşta kalleşçe savaşıp, askeri bırakıp sivillere vuran İsrail'i Kahhar ismi şerifiyle kahru perişan eylesin. Orada yavrularını, bebeklerini, eşlerini kaybedenlere sabrı cemiller ihsan eylesin. Ümmet için yüreği yanmasına rağmen ümmetin düşmanı gibi lanse edilmeye çalışılan kardeşlerimize Allah sabrı cemil ve dirayet ihsan eylesin.
Vesselamünaleyküm ve rahmetullahi ve berekatuhu.
 
İsa Polat
 
 
-------------------------------------------------------------------------------------------
*İsa Polat'ın 05.11.2023 tarihli konuşmasıdır.