Savaş ve Gazze’de yol açtığı sonuçlar üzerine notlar
Savaş, bugünkü seyri itibarıyla hem askeri hem de politik açıdan İsrail'in çıkarına değil. İsrail, burada sadece dünya insanlığına ve çocuklara karşı bir zafer kazandı. Savaş henüz bitmedi. Bugünden sonra ne yaşanırsa yaşansın, İsrail, 1967 savaşından ve Lübnan'dan beri hayalini kurduğu zaferi elde edilmedi.
İsrail'in Gazze'ye karşı, tüm zorbalığı ve acımasızlığıyla yürüttüğü savaş, yedinci haftasını doldurdu. Bu, Batı ve Araplar konusunda kimi dersler çıkartmamız için yeterli olacak bir süre.
1.
Savaşın sürüyor oluşu, düşmanın hedeflerine ulaşma gayreti dâhilinde, ordusunun sefil bir hâlde olduğunun kanıtı. Düşman, sadece kara harekâtı esnasında ve sadece Gazze'de 67 asker kaybetti (ki düşmanımızın yalancı olduğunu bildiğimizden, bu sayının daha fazla olma ihtimali epey yüksek). Bu harekâtı 1978'de güneye yönelik işgal harekâtıyla kıyaslamak mümkün. O harekâtta düşman sadece 18 asker kaybetmişti.
Bugün düşman Gazze'de epey yavaş ilerliyor, ilerledikçe daha fazla kayıp veriyor. Düşmanın kısa süreli de olsa ateşkesi kabul etmiş olması, onun güçlülüğünün değil, zayıflığının kanıtı. Oysa daha önce düşman, Hamas'ı tümüyle ortadan kaldırmadan durmayacağını duyurmuştu. Operasyonun başladığı güne nazaran bu hedefe ulaşma ihtimali bugün çok daha düşük (Netenyahu'nun Mossad'ın Hamas liderlerini takip edeceği açıklaması da yenilginin bir ispatı).
Düşman, tıpkı 1967'deki savaşta veya 1982'de Lübnan'a karşı yürüttüğü savaşta olduğu gibi, zafere ulaştığı vakit hızla kurucu öğretisine sarılırdı. Bugün itibarıyla Hamas'ın elindeki roket stoku yok edilemediği gibi artık örgütün Tel Aviv'i vuran roketleri var. Hamas'ın eylemleri günler içerisinde azalmak şöyle dursun, daha da arttı.
2.
Amerika ile İsrail'in Hamas ile Filistin halkı arasına kama sokacağına dair umutları suya düştü. Biden ve şürekası, saldırılar boyunca Hamas'ın Filistin halkını temsil etmediğini söyleyip durdu. Her zaman olduğu gibi beyaz sömürgeci, beyaz olmayan ezilen halkın liderlerini de bizzat kendisi seçebileceğini sanıyor. Eskiden beyaz ırkçılar geçmişte siyahîlerin temsilcilerini onların içindeki en teslimiyetçiler arasından seçerdi. Enver Sedat, Batı'nın gözünde Arap ve Müslüman halkların yegâne meşru temsilcisi kabul edilirdi. FKÖ'nün popülaritesi, Batı ve İsrail onu denklemden çıkartmaya karar verdiğinde arttı. Milli Hareket falanjistleri dışlamayı bilemedi. Onu yalnızlaştırma gayretleri Hizbullah'ın Hristiyanlardan gördüğü desteği artırdı.
Bugün tüm göstergeler, Hamas'ın Filistin halkı nezdinde en fazla desteği alan örgüt olduğunu ortaya koyuyor. Hamas'ın ileride Mahmud Abbas, Hüseyin Şeyh ve Ramallah çetesine karşı gireceği her seçimden zaferle çıkacağı konusunda kimsenin şüphesi yok. Yıllardır Batı Şeria ve Gazze'de seçimlerin yapılmamasının sebebi, Amerika ve İsrail'in Hamas'ın seçim yenilgisini bir türlü güvence altına alamamış olması, alsalardı, o seçim alelacele yapılırdı.
Biz Lübnanlılar, Amerikalıların seçimleri nasıl istismar ettiklerini, kendi lehlerine nasıl kullandıklarını iyi biliriz. Misal, ABD, Hariri suikastı sonrası hemen seçim yapılmasını istemişti, çünkü Amerika, rüzgârın 14 Mart güçleri lehine estiği koşullardan istifade etmeye çalışmıştı.
Bugün Ebu Ubeyde'nin Arap dünyası genelinde popüler bir olgu hâline gelmesi, istenmeyen bir sonuç olarak görülüyor, zira bu gelişme, askeri eylem yoluyla belirli hedeflere ulaşılabileceğini ortaya koyuyor (Bu tür saldırılar olumsuz sonuçlara yol açabiliyor. Misal, üç ülkenin Abdünnasır'a yönelik saldırısı onun daha da önemli bir isim hâline gelmesini sağlamıştı.)
Görünen o ki Hamas, önümüzdeki yıllarda halktan gördüğü desteği bir biçimde muhafaza edecek. Böylelikle FKÖ'nün mirasını devralacak veya kapsamlı bir Filistin örgütü kuracak. Hamas'a yönelik güvenin en önemli göstergesi, Gazze halkının onu hiçbir şekilde suçlamıyor oluşu. Düşman da bunu bahane olarak kullanıp Gazze'ye topyekûn saldırıyor. (Tabii bu yaklaşımın da bir sınırı var. Son günlerde düşman, parayla tuttuğu bir aktris eliyle Hamas'ı suçlayan bir kayıt imal etti.)
3.
Hava üstünlüğü düşmanın tek kozu. Bu basit bir koz değil, ama nihayetinde tek koz. Nekbe'den beri görülen her savaşta piyade önemli bir unsur. Zamanla ölen Araplarla İsrailliler arasındaki oransa değişti (Filistin Çalışmaları Enstitüsü'nün yetmişlerde yayınladığı bir çalışmaya göre o dönemde yüz Arap'a karşılık bir İsrailli ölüyordu.) Düşman, ölüm oranını kendi lehine değiştirip düşürmek için çok sayıda Filistinli öldürmek istiyor.
4.
Sivilleri hedef almak, artık düşmanın uzmanlık alanı hâline gelmiş durumda. Direniş hareketleri, yakın tarih boyunca işgal altındaki Filistin içinde ve dışında sivilleri hedef almanın uygunluğu veya ahlaki olup olmadığı konusunda uzun tartışmalar içine girdiler. Hamas hareketi bile ikinci intifadada patlattığı bombaların ardından, iç tartışma sürecine girdi. Bu süreç, esasen Filistin halkı içerisinde gerçekleşen tartışmadan etkilenmişti.
5.
Arap dünyası denilen sistemin resmi dili kesilemedi. Suudi Arabistan, verdiği talimatlarla İsrail'in çıkarlarına hizmet ediyor. Filistin halkının silâhlandırılmasının, ekonomik silâhların kullanılmasının veya İsrail'le bağların kesilmesinin konuşulduğu Riyad zirvesinde atılması öngörülen adımlara o mani oldu. Suudi Arabistan'ın İsrail'le kurduğu gizli ilişkiler, Arap ülkelerinin İsrail'le kurduğu açık ilişkilerden çok daha güçlü. Suudi Arabistan ve BAE (medyası ve Arap Birliği'nin davranışı üzerinden) iyi günde de kötü günde de İsrail'le sıkı bağlara sahip birer müttefik olduklarını kanıtladı.
6.
Düşman, medya savaşını tümüyle kaybetti. Doğrudur, Batı'nın etkili medya kuruluşları hâlen daha İsrail'e destek sunuyor ve onun ağzından çıkmayan hikâyeleri anlatan ağızları mümkün olduğunca kapatıyor, fakat buna karşın, Filistinlilerin hikâyelerini aktaran siteler tıklanma rekorları kırıyor, haberleri yaygın bir biçimde dolaşıma sokuluyor, çok daha büyük bir tesir bırakıyor. İsrail için yapılan eylemler, Filistin için yapılan eylemler yanında sönük kalıyor. Artık Siyonizme karşı tahammülünü yitiren Batılı ülkelere rastlanılıyor. Milyonlarca insan, sosyal medyada Filistinlilere sempatisini dile döküyor. Bugün Amerika'daki beyaz gençlik, Bin Ladin'in “Amerika'ya Mesaj”ını keşfediyor. Ladin, orada Amerika'ya yönelik düşmanlığın önemli bir unsurunun Amerika'nın İsrail'den yana aldığı tutum olduğunu söylüyor ki Ladin, çok da iyi bir referans değil! Zira Kaide ve IŞİD, Müslümanları (Kaide'ye göre Batılıları) hedef alıyor. İsrail'in Kaide savaşçılarını Suriye'de koruyup kolladığını İsrail hükümeti bile kabul ediyor.
Bugün İsrail propagandası alay konusu oluyor. Ta Ebu İban'dan beri İsrail propagandası, Batı'da önemli şeyleri simgeliyor. O dün olduğu gibi bugün de yalan, uydurma haber ve karalama üzerine kurulu.
7.
Batı, silâhlar susana dek Gazze konusunda yürüttüğü politikaların sonuçlarını hiçbir şekilde idrak edemeyecek. Batılı hükümetler, tüm gelişmekte olan ülkelerdeki toplumlar, Batı algısını içte ve dışta yeniden ele alacak. Uluslararası yaptırımlar, uluslararası hukuk ve savaş suçları, şüphe ve alaycı bir dille karşılanacak. Bugün misal, ABD hükümetinin Rusya konusunda yaptığı her açıklamayla alay ediliyor, iğneleyici ifadelerle karşılanıyor. Makul herhangi bir insanın Batılı hükümetlerin iddialarına inanması mümkün değil.
Ama tabii öte yandan, Batı'nın fonladığı dernekler ve medya kuruluşları, Batılı değerler denilen yalanı yaymak için uğraşıp duracaklar. Almanya'nın, İsviçre'nin veya Fransa'nın “ifade hürriyeti”, “birlikte yaşama”, “farklılıklara saygı” veya (büyük bir şaka hâlini alan) “şiddetsizlik” konusunda bir konferans ya da atölye çalışmasına imza attığında, görün bakın neler oluyor? Ya da Hollanda büyükelçiliği, size insan haklarından, Alman büyükelçiliği, uluslararası hukuk ve meşruiyetten bahsettiğinde neler olacak bir düşünün. Artık işleri çok daha zor. Soros ve NATO medyası acınacak hâle düşecek. Soros Jr. şeytanî ajandasını babasına kıyasla daha açıktan savunuyor. O, Ukrayna hükümetini savaşta oynadığı rol konusunda kutluyor, bir yandan da Batılı hükümetler gibi onu savaşmaya teşvik ediyor.
8.
Amerika ve müttefikleri, eskiden dünya genelinde sahip oldukları imkânları bir bir yitiriyor. Irak'taki örgütlerin Amerikan üssünü bombalaması gösteriyor ki bu örgütler, Amerika'yı Filistin konusunda aldığı konum sebebiyle cezalandırıyorlar. Amerika, Gazze'deki soykırıma ve savaşa verdiği onay sebebiyle büyük bir bedel ödeyecek. Hükümetler, tabii ki emirlere uydukları için Amerika'yı sorumlu tutacak konumda değiller. Gelişmekte olan ülkeler, Çin ve Rusya'nın cesaretiyle ayaklanıyorlar. Suudi Arabistan, bir müttefik olarak Amerikalı destekçilerine kafa tutuyor ve yüzünü Çin'e çeviriyor (Suudi bakanı Arap Birliği heyetiyle birlikte birkaç gün önce savaşı durdurmak için Çin'e gitti, ama İsrail'e başlattığı işi tamamlaması için verilen süreyi uzattı). İsrail, Gazze'de 2006'da ve bugün, düşmanları kendisinden daha güçlü olduğu için müttefiklerini hayal kırıklığına uğratıyor.
9.
Batı'da Araplar ve Müslümanlar özgürleşiyor. Başka bir ifadeyle, Batı'daki Arap gençliği, önceki kuşakların yürüttüğü çalışmaların kapsamını ve sınırlarını aşan işlere imza atıyor. Kaliforniya sokaklarına dökülen kitleyi daha önce hayal etmek bile mümkün değildi. Bunların önemli bir kısmı, Arap ve Müslüman'dı, ayrıca kitlenin içinde beyaz Hristiyanlar, Yahudiler ve kimi yaşlı ilerici insanlar vardı. Bu insanlar, hep bir ağızdan “Denizden Nehre” sloganını attılar. Bu slogan, onu yasaklamak isteyen Siyonist örgütlere ve Batılı hükümetlere karşı bir meydan okumaydı. Baskılar tepkilere yol açtı. New York'ta iki Lübnanlı kız, sırf Gazze'de kaçırılan İsraillilerle ilgili afişleri söktüler diye internette ifşa edildiler. Birileri, onların parasal ve toplumsal ceza almaları için uğraştı. Yeni kuşağın bu isyanı Batı'nın politikalarına ait sabitelerle illaki çatışacak. Yani Batı'nın demokrasisini pazarlama becerisi, kendi toplumlarında yaşayan Arap ve Müslüman gençlikle başa çıkabilmek için içte daha fazla baskı uygulamak zorunda kalacağından, giderek zayıflayacak. Bu gençler hukuku önemsemiyorlar. Fransa ve İngiltere'de eylemlerle ilgili kanunların nasıl göz ardı edildiği, tüm eylemlerde görüldü.
10.
İsrail'le normalleşen rejimlerin varlığıyla meseleyi toprağa gömme stratejisi çöktü. Bu yolu öneren Amerikan idaresinin çabaları sonuçsuz kaldı. Suudi Arabistan, bu yolda yürümeye niyetli, ama ülke ve Arap dünyası içerisinde kendisine karşı gelişecek tepkilerden korkuyor. Gazze, tüm denklemleri, ölçütleri ve hassasiyetleri değiştirdi. Artık Batı başkentlerinde bile Filistin meselesi eskisine nazaran daha önemli. Nixon'dan beri “barış süreci” konusunda adım atmayan ilk başkan olma unvanını Biden kaptı.
11.
Hamas'ın, Hizbullah'ın ve Husilerin elindeki imkân ve kabiliyetler Siyonist projeyi korkutuyor. Washington ve Tel Aviv politikalarına hâlen daha İran rejimini yıkma arzusu yön veriyor. Hamas ve Hizbullah, sağlam ve iki yapıyı birbirine bağlayan bir proje dâhilinde hareket ediyor. Güvenlik tehdidini ciddiyetle ele alıyor. Bu anlamda söz konusu yapı, örgütler arası ilişkilerin gevşek olduğu, dâhil olanları izlemediği için gizliliği faş olmuş bir yapı olarak FKÖ deneyiminden çok farklı. FKÖ'de gizlilik pek gözetilen bir konu değildi. Hatta kod isimleri espri konusu oluyordu. Herkes, aslında hücredeki yoldaşların gerçek isimlerini biliyordu.
Siyonist proje, bu insanların geçmişte gördüklerinden farklı olduğunu, İsrail askerinin aşina olduğu savaşçılara benzemediğini anladığı için zulmünü daha da yoğunlaştırıyor. Piyade birliklerinin geçmişte Lübnan'da yaptıkları baskınlarda nasıl bir kibirle hareket ettiğini herkes anımsayacaktır.
12.
Batı, Gazze savaşında İsrail'in yanında olduğunu açıkladı. Bu sebeple, yeni örgütsel yapılar bu sürecin bedelini bir bir ödeyecek. Gazze'ye yönelik imha savaşı yeni intikam hareketlerini ve misilleme eylemlerini tetikleyecek. Bu hareketlere ve eylemlere tüm dünya genelinde tanık olunacak, zira son savaşta İrlanda hariç tüm Batı ülkeleri İsrail'e suç ortaklığı etti. Batılı hükümetler ve bireyler, beyaz ırkın tehlikede olduğunu düşündüler, Gazze ve Lübnan'daki Filistin direnişiyle birlikte beyaz olmayan tüm halk kesimlerinin ayaklanacağından korktular. Amerika, henüz bu savaşın sonuçlarını hissetmiş değil.
Savaş, bugünkü seyri itibarıyla hem askeri hem de politik açıdan İsrail'in çıkarına değil. İsrail, burada sadece dünya insanlığına ve çocuklara karşı bir zafer kazandı. Savaş henüz bitmedi. Bugünden sonra ne yaşanırsa yaşansın, İsrail, 1967 savaşından ve Lübnan'dan beri hayalini kurduğu zaferi elde edilmedi.
Esad Ebu Halil