ABD'nin Batı Asya'daki gerileyişi ileriye dönük olarak bölge için ne anlama geliyor?
ea0e05d7-4805-4590-b5c0-28297b8a962e_1920x1142.jpg
ABD'nin Batı Asya'daki gerileyişi ileriye dönük olarak bölge için ne anlama geliyor? Amerika'nın Batı Asya'dan geri çekilmesi ile ilgili gelişmeler şiddeti gittikçe artan bir noktaya ulaşırken, analistler geleceğin ne getireceği konusunda endişeli: Özellikle de İran'ın Büyük Güç statüsüne yükselmesi bu gidişle neredeyse garanti. Bunun işaretleri herkesin görebileceği şekilde belirginleşiyor.
İNTİZAR - Uluslararası güç dengeleri büyük bir hızla değişirken, bu değişimde etkili olan ana amillerin neler olduğuna dair tablo artık giderek netleşiyor.
 
İki kutuplu dünyadan tek kutuplu dünyaya evrilen süreç, bu gün artık çok kutuplu dünyaya doğru büyük bir hızla değişim gösteriyor. İki kutuplu dünyanın sununda zafer sarhoşu olan başını ABD'nin çektiği Batı, bu günlerde yolun sonuna gelmiş ve kan kaybı ile mücadele etmekte olduğu bir noktaya sürüklenmiştir.
 
Resmi bu şekilde gören ve analiz eden o kadar çok kalem sahibi var ki, artık dünyanın geldiği bu noktada aslında çok büyük bir kırılma anına şahit olduğuzdan emin olabiliriz.
 
Çevirisini aşağıda ilginize sunduğumuz yazıda ise bu kırılma ile ilgili oluşum sürecinde 1979 yılında İslam İnkılabı ile dikkatleri üzerine çeken İran'ın oynadığı role ve bu rol ile birlikte vardığı noktaya dikkat çekiliyor. 
 
ABD'nin Batı Asya'daki gerileyişi ileriye dönük olarak bölge için ne anlama geliyor?
 
İran'ın Büyük Güç statüsüne yükselişi
"İran İslam Cumhuriyeti, onurunu, saygınlığını ve insan haklarını yeniden kazanmak için ayaklanan bir halkın özünde var olan saf doğasına dayanan bir hareketten doğmuştur. İslam Devrimi, bir darbeyle işbaşına gelen ve demokrasi ve insan hakları savunucusu olduğunu iddia edenler tarafından desteklenen, 25 yıl boyunca halkı sindirerek, işkence ederek ve yabancılara boyun eğdirerek ulusun kalkınma ve ilerleme arzularını engelleyen bir rejimi devirmiştir."
 
Dr. Mahmud Ahmadinecad'ın Birleşmiş Milletler Genel Kurulu'na hitabı (17 Eylül 2005)
 
Açıklayıcı: İran Devrim Muhafızları Ordusu'nun (IRGC) resmi internet sitesi Sepah News tarafından 5 Kasım 2022'de sağlanan bu fotoğraf, yerel yapım Ghaem-100 (Qaem-100) uydu fırlatma aracının açıklanmayan bir yerde fırlatılışını gösteriyor (SEPAH NEWS / AFP)
İran, 20 Ocak'ta yerli yapımı Soraya uydusunu Qaem-100 uydu taşıyıcısı ile alçak Dünya yörüngesine (LEO) gönderdi. İslam Devrim Muhafızları Ordusu (IRGC) Hava-Uzay Kuvvetleri Soraya'yı 11 dakika içinde Dünya'dan 750 kilometre yükseklikteki bir yörüngeye başarıyla yerleştirdi.
İran Uzay Ajansı tarafından üretilen araştırma uydusu, Devrim Muhafızları Hava-Uzay Kuvvetleri tarafından geliştirilen katı yakıtlı üç aşamalı bir uydu taşıyıcısı olan Qaem-100 ile fırlatıldı.
Kaynak: https://www.tasnimnews.com/en/news/2024/01/27/3029665/iran-raps-eu3-s-interference-over-satellite-launch
 
2017 yılında vefat eden Zbigniew Brzezinski'ye Neo-Muhafazakarların 'İran'ı işgal etme' hayali sorulduğunda, bunu veciz bir şekilde ifade etmiştir:
 
Bunu yapmak 2-3 on yıl sürecek bir bataklık anlamına gelecektir ve sonrasında ABD'nin Küresel Liderliği, ekonomik ve sosyal yansımaları nedeniyle geçmişte kalacaktır.
 
Öngöremediği şey, İslam Cumhuriyeti'nin bölgedeki çoğu Amerikan 'müttefikini' (Batı'nın pek çok aygıtına erişimi olan) utandıracak yetenekleri yerli olarak geliştirmesiydi.
 
Bugünün İran'ı, Rusya ve Çin'i saymazsak, tek başına Küresel Ekonomiyi dize getirebilir. Bu konu artık 'sadece bir varsayım' değil, Goldman Sachs ve diğerlerinin finansal analistlerinin uzun zaman önce analizlerinde vardıkları bir sonuçtur:
İran'la savaş, Hürmüz Boğazını tamamen kapatmak için deniz mayınları ve benzeri araçların kullanılması anlamına gelecek, bu da ilk günlerde ve haftalarda Petrolün varil başına 200 $+'a yol açacak, savaştan 6+ ay sonra ise Petrolün varil başına ~400 $ olması muhtemeldir.
Amerika'nın Batı Asya'dan geri çekilmesi ile ilgili gelişmeler şiddeti gittikçe artan bir noktaya ulaşırken, analistler geleceğin ne getireceği konusunda alarm zillerini çalıyorlar: Özellikle de İran'ın Büyük Güç statüsüne yükselmesi bu gidişle neredeyse garanti. Bu yükselişin işaretleri herkesin görebileceği şekilde belirginleşiyor:
 
KAYNAK: https://missilethreat.csis.org/country/iran/
Ek: Bu bir 2020 raporudur ve dolayısıyla bu yazının yazıldığı tarih itibariyle güncelliğini yitirmiştir. Bugünün İran Füze Cephaneliği, özellikle kıza menzilli balistik füze (SRBM)'leri ve uzun menzilli balistik füze (IRBM)'leri açısından çok daha korkutucu bir kapasiteye sahiptir.
 
Bugün İran Füze, Roket, Topçu ve İHA'larda Dünya Lideri konumundadır. Kamikaze İHA'lar alanında, üretimin ölçeği ve kapsamı, ihracat vb. dikkate alındığında, birçok kişi İran'ın *önde gelen oyuncu* olduğunu iddia etmektedir.
 
Bu durum tesadüfi değildir. İranlılar, ABD ve diğer Batılı ülkelere kıyasla kişi başına 4 kat daha fazla mühendise sahiptir.
 
88+ milyonluk bir ülke olarak, yıllık mühendislik mezunu sayısı bakımından ABD'ye (340+ milyonluk bir ülke) eşittir.
 
Daha önce bahsedilen alanlardaki teknolojik atılımlarla ilgili olarak, İran Devlet Aygıtı, toplam nüfusun yaklaşık dörtte birine sahip olmasına rağmen, İnsan kaynaklarına Amerikalılarla aşağı yukarı aynı erişime sahiptir.
 
Dolayısıyla, yaptırımlar ve ilgili sabotajlar basit bir nedenden ötürü başarısız olmuştur:
 
İran, 1.6 milyon kilometrekareden fazla yüzölçümü, 88 milyondan fazla nüfusu ve kabaca Amerika ile aynı sayıda mühendisi olan bir ülke olarak, Batı'nın müdahalelerine rağmen kendi yerli ve özgün sistemlerine öncülük etmek için her zaman yeterli 'iç güce' sahip olmuştur.
 
Diğer hususlar da aynı şekilde önemlidir:
 
İran'ın coğrafi konumu son derece elverişlidir. Her gün yaklaşık (Uluslararası Piyasalara günlük olarak çıkan toplam ~60 milyon varilden) 20 milyon varil Petrolün geçiş yaptığı Hürmüz Boğazına erişimi vardır.
 
İran'ın müttefikleri (Batılılar tarafından bazen 'İran vekilleri' olarak adlandırılmaktadır) diğer hayati su yollarına doğrudan erişime sahiptir:
Yemen Ensarullah'ı isterse Bab-el Mendeb'i abluka altına alabilir. Halihazırda Gazze'ye yönelik soykırımcı 'İsrail' kuşatmasını kaldırmak için bunu yapmaya başladılar bile.
Dolayısıyla İran'la herhangi bir 'Savaş' Hürmüz Boğazında Deniz Mayınları anlamına gelecektir ki bu da Küresel Petrol Ticaretini kesin olarak sekteye uğratacaktır. Aynı durum Babülmendeb ve diğer hayati su yolları için de geçerli olacaktır.
 
Böylesine önemli bir çatışma, Amerikan ve Batı ekonomilerinin tamamen çöküşünün habercisi olacaktır.
 
Ham Petrol (yani Brent, OPEC sepeti ve WTI) ile ilgili Endüstri standartları için bazı trend çizgileri. Not: Yukarıda bağlantısı verilen analize göre, ABD ve İran arasında düşmanlıkların başlaması halinde Ham Petrolün varil başına 200+ USD'ye giden birden fazla yol mevcuttur. Böyle bir durumda tüm tedarik zincirleri, lojistik merkezler ve ilgili altyapılar tartışmalı hale gelecektir.
 
Olası senaryoların hepsi Küresel Petrol Fiyatlarının varil başına 200+ ABD Dolarına yükseleceği anlamına gelmemektedir. Ancak yukarıda bağlantısı verilen WOC-Simülatörü, çatışma ne kadar uzun sürerse felaket olasılığının da o kadar yüksek olacağını göstermektedir.
 
Varsayalım ki (tartışma adına) Batı 'liderliği' böyle bir intihar oyununa imza attı:
Öyle olsa bile, bölgedeki mevcut Amerikan kabiliyetleri göz önüne alındığında, uğraşacakları rakibin kalibresi (yani İran ve arkadaşlarında) çok büyük olacaktır.
Birincisi, ülke çok büyük!
 
İran, daha önce de belirtildiği üzere, 1,6 milyon kilometrekarelik bir yüzölçümüne sahiptir ve sınırları içerisinde 88 milyondan fazla insan yaşamaktadır.
 
Sevgili Okurlar, bunun 'neye benzediği' konusunda size bir fikir vermek için:
Bu Alaska'dan daha büyük bir yüzölçümü ve Teksas, Kaliforniya, Montana, New Mexico, Arizona, Nevada ve Colorado'nun toplam nüfusuna eşittir!
(Not: Nüfus açısından, daha önce bahsedilen tüm bu eyatletlerin nufusu toplam olarak yaklaşık ~90 milyon kişi olacaktır, bu da kabaca İran'ın mevcut demografisine eşdeğerdir).
 
İran, Irak'ın toplam yüzölçümünün 4 katına ve 2003 Amerikan işgali sırasındaki nüfusunun yaklaşık 4 katına tekabül etmektedir.
 
Daha da önemlisi, İran İslam Cumhuriyeti gerçek bir dağ kalesidir:
Ülkenin nüfus merkezleri (Irak'ın aksine), ancak tehlikeli arazileri aştıktan sonra ulaşılabilen geniş Dağ-Nehir-Vadi ağları içinde yer almaktadır.
'Batıdan Doğuya' hareket eden herhangi bir istilacı güç, 'Büyük Ok Taarruzlarını' tamamen imkansız kılan gerilla savaşı cennetleri olan Zagros Dağlarını aşmak zorunda kalacaktır. Sadece yıpratma bile böyle bir manevranın lojistiğini yapılamaz hale getirecektir.
 
Askeri üs, erişim vs. İran'ın komşuları tarafından sağlansa bile (mevcut jeopolitik iklimde pek olası değil ama yine de devam edelim):
Uçak Gemisi Muharebe Grupları, İran'ın binlerce gemi savar balistik füze (ASBM), kısa menzilli balistik füze (SRBM), uzun menzilli balistik füze (IRBM), vs.'den oluşan yaylım ateşinden bir şekilde *mucizevi bir şekilde* kurtulup Huzistan Eyaleti açıklarındaki İran Körfezi'ne ulaşsalar bile Tahran'ı vurmak için yeterli menzile sahip değiller.
İran İslam Cumhuriyeti'nin Topoğrafik Haritası.
Not: Zagros dağları Batı'da Büyük bir Kara Bariyeri görevi görerek, devasa bir Lojistik Mimarisi ile desteklenen milyonlarca 'Yerde Bot' olmadan İç Bölgelere herhangi bir seferi neredeyse imkansız hale getirmektedir.
Ülkenin kendisi devasa ve esasen dağlıktır, bu da büyük Şehir Merkezlerinin bulunduğu iç kısımlara girmek için yeterli Menzil, Üs vb. bulunmadığından hava tabanlı herhangi bir harekatı tartışmalı hale getirir.
Tüm bunlar, İran'ın ASBM'lerden ve ilgili mühimmatlardan oluşan önemli cephaneliğini göz önünde bulundurmadan önce, böylesine büyük bir saldırıyı felaket ve düpedüz intihar haline getirecektir.
 
Bunun üç anlamı var:
Birincisi, Amerikalılar İran'ı (düz bir topografyaya sahip olan Irak'ın aksine) sadece askeri güç kullanarak kontrol altına alamazlar.
 
İkinci olarak, herhangi bir askeri harekat topografik değişkenler tarafından sınırlandırılacaktır.
 
Üçüncü olarak, böyle bir çatışma 'Kurallara Dayalı Uluslararası Sistemi' sona erdirecektir.
Bu nedenlerle, birbirini izleyen ABD yönetimleri, Tahran'da rejim değişikliği hedefiyle yaptırım, sabotaj ve benzeri kirli oyunların kullanıldığı 'Maksimum baskı kampanyası'nın bir varyasyonunu uygulamaya çalışmışlardır.
 
Son derece ahlaksız olsa da, geçmişte böyle bir strateji mantıklıydı:
 
İran-Irak Savaşı (Amerikalıların Saddam Hüseyin ve yandaşlarını Biyolojik ve Kimyasal mühimmatla finanse ettiği ve silahlandırdığı) Devrim sonrası İslam Cumhuriyeti'ni demografik olarak çökertmişti ve 1990'lar öncelikle 'Dinlenme ve Toparlanma' için harcandı.
 
İran Yeni Milenyuma girerken, bunu Tek Kutuplu dönemin zirvesinde yaptı. Rusya hala çeşitli iflaslarından kurtulmaya çalışıyordu, Çin Ekonomik Mucizesine yeni başlamıştı ve Amerika 'kimsenin bulaşmadığı' hegemondu.
 
Bu süre zarfında nispeten dostsuz ve yalnız kalan İran, kendisini Kuzey Kore ve Irak gibi hayranlarının yanında Başkan Bush Jr'ın 'Şer Ekseni'nde buldu.
 
Bu nedenle İran yönetimi yavaş ve metodik hareket etti. İlk iş olarak İran'ın yerli kabiliyetlerini güçlendirmek, özellikle de çoğunlukla Sovyet topları, füzeleri vs. içeren o zamanki modası geçmiş cephaneliğini güçlendirmek gerekiyordu.
 
İkinci iş ise ticaret alanında 'hareket alanı' kazanmaktı, böylece 'Tek Kutuplu Süreç' sırasında yaptırımlardan kaynaklanan baskının bir kısmı hafifletilebilirdi. Bu dönemde Amerika'nın üstünlüğü işleri zorlaştırdı!
 
Yerli Sanayi ve İmalat ve Üretim hayati önem taşıyan odak alanları haline geldi. Bu nedenle, 2000'li yıllarda İran, 'isteyerek' olmasa da gerçek bir inovasyon merkezi haline geldi. Ticarette temel araç ve malzemelere erişimden yoksun olan İran, önemli atılımlar gerçekleştirdi:
Fateh-110 füzesinin fırlatılışı. Fotoğraf: Hossein Velayati, Wikimedia Commons. İlk olarak 2004 yılında geliştirilen Fateh-110, 0.5 ton faydalı yük ve 3.45 ton toplam fırlatma ağırlığına sahiptir. Tek kademeli katı yakıtlı bir yol mobil SRBM'si olan Fateh-110'un savaş başlığı HE, alt mühimmat ve kimyasal montaj kapasitesine sahiptir. Yapımı ve konuşlandırılması son derece ucuz olan bu füzeler İran'ın SRBM cephaneliğinin 'ekmek ve tereyağı' haline gelmiştir ve yüz binlercesi İran ve dostları tarafından kullanılan Batı Asya'daki üsler, sahalar vb. yerlerde depolanmıştır. Orijinal füze 200-300 km menzile ve 100 m'lik etkileyici bir CEP'ye sahipken, artık 300-500 km menzile ve 10 m ve daha az CEP'ye sahip varyantları mevcuttur. Bunlar tek başına İran'a bölgede tırmanma hakimiyeti sağlamaktadır.
CSIS Veri Sayfası: https://missilethreat.csis.org/missile/fateh-110/
 
Önce kısa menzilli balistik füzelerde (SRBM) sonra da uzun menzilli balistik füzelerde (IRBM), İranlı Mühendisler ülkelerinin izolasyonundan en iyi şekilde yararlandılar ve düşük maliyetli, yüksek oranda tekrarlanabilir ve kolayca konuşlandırılabilir silah sistemleri ürettiler. Yaptırımlar istemeden de olsa inovasyonu arttırdı!
 
Amerika Batı Asya'da kan, hazine, itibar ve saygınlık kaybettikçe, İran liderliği hem diplomatik hem de askeri olarak daha yakın bağlar kurdu:
 
IŞİD ve benzeri 'Cihatçı örgütlerin' (tabii ki Sam Amca tarafından silahlandırılan, finanse edilen ve eğitilen!) elinde 'ölüme terk edilen' Irak, söz konusu kapsamlı yardımın ilk hedefiydi.
 
İran sadece söz konusu barbar vekilleri püskürtmek için değil, aynı zamanda Iraklı paramiliter güçlerin silahlandırılması, eğitilmesi ve standartlaştırılması için de yardım sağlamıştır.
 
Bu güçler sadece IŞİD'in püskürtülmesinde değil, aynı zamanda savaş yorgunu ulusun hayati altyapısının, konutlarının vs. yeniden inşasında da önemli bir rol oynamıştır. Bu nedenle bugün (haklı olarak) Ulusal Kahramanlar olarak görülüyorlar.
 
Seyyid Nasrallah Lübnan'da İran'ı yakın bir müttefik ve yeniliklerin öncüsü olarak gördü.
 
Hizbullah'ın 2006 yılında Siyonistlere karşı kazandığı şok zaferin ardından İran, füze ve insansız hava aracı kabiliyetlerini güçlendirdi.
 
Bugünün Hizbullah'ı sadece insansız hava araçlarını, füzelerini vs. yerli olarak üretmekle kalmıyor, aynı zamanda söz konusu mühimmatlardan yüz binlercesini de yedekte tutuyor.
 
Suriye'nin Beşar Esad'ı için bu, Suriye İç Savaşı'nın zirvesinde hem silah hem de insan gücü konusunda hazır yardım anlamına geliyordu:
 
İranlı mühendisler, teknisyenler ve subaylar Suriye Arap Ordusuna ve Rus müttefiklerine IŞİD'i ve ilgili Amerikan vekillerini kovmada yardımcı olurken Hizbullah ve dostları da söz konusu cephede yardımcı oldu.
 
Yemen'in Ensarullah'ı, Suudi liderliğindeki acımasız Yemen işgali sırasında, İran'dan benzer bir mühimmat yardımı aldı ve yerli yeteneklerini geliştirdi ve bugün korkulan bir ASBM ve Drone Cephaneliğine sahip.
 
Sonuç olarak, İran'ın da içine dahil edildiği 'Şer Ekseni' 2010'ların ortalarında gerçek olmuştu... Direniş Ekseni resmen doğmuştu!
 
Eksen büyüdükçe İran'ın küresel itibarı da arttı. Artık dostsuz ve izole değil, Büyük Güçler Rusya ve Çin'e ulaşmaya başladı.
 
Her zamanki gibi, Sam Amca ve yandaşları söz konusu sonucu engellemek için 'her yolu denedi':
 
İranlı Diplomatlar, Askeri ataşeler vs. 2010'ların ortalarından sonlarına ve 2020'lerin başlarına kadar suikastlara uğradı, hapse atıldı vs. Ancak İran yönetiminin Direniş hareketleriyle yaptıkları çalışmalardan elde ettikleri artık onları değiştirmişti:  
 
İran artık Batı hegemonyası tarafından korkutulacak ve sindirilecek bir ülke değildi. Direniş Ekseni, liderliğin getirdiği yükler aracılığıyla İran'a Batı Asya'nın geniş bölgelerinde liderlik sorumlulukları imkanı oluşturmuştu.
 
Direniş liderleri ve savaşçıları da aynı şekilde İranlılara her alanda çok daha zorlu bir düşmanla mücadele etmek için gereken cesaret, dayanıklılık ve azmi göstermişlerdi. Bu özellikler sonunda İran liderliğinde 'karalı hale geldi':
 
İran'ın çeşitli organik milislere ve halklara Siyonistlere ve bölgedeki yandaşlarına karşı mücadelelerinde yardımcı olmaya çalışmasıyla başlayan süreç, İran'ı ve halkını Tek Kutuplu Hegemonyaya karşı direnişin 'atan kalbi' haline getirmiştir.
 
Amerikan zorbalığı ve sözde 'maksimum baskı' böylece tam tersi bir etki yarattı ve İran'ın Rusya ve Çin tarafından harekete geçirilen daha geniş Avrasya mimarileriyle bağlarını kesin olarak güvence altına aldı. İran teker teker kendisini bu örgütlere bağladı:
 
Önce Temmuz 2023'te Şanghay İşbirliği Örgütü (ŞİÖ), ardından Ocak 2024'te BRICS+ ile İran nihayet on yıllardır süren dost yoksunluğu ve izolasyondan kurtuldu.
 
Yüzyıllar önce İran, Batı'yı Doğu'ya bağlayan ticaret, iş vb. için odakta olan bir merkezdi. İran'ın yukarıdaki örgütlere resmi olarak üyeliği ile birlikte, Avrasya entegrasyonu yoluyla bu Merkezi, bağlayıcı rolü bir kez daha ön plana çıkmıştır.
 
Ancak, görev hâlâ tamamlanmamıştı:
Bu dosya fotoğrafında ABD askerleri Suriye'nin kuzeydoğusundaki Haseke vilayetinde yer alan Süveydiye petrol sahalarında devriye gezerken görülüyor. (AFP tarafından çekilen dosya fotoğrafı)
CENTCOM'a göre 28 Ocak'ta Ürdün'ün kuzeydoğusunda, Suriye sınırı yakınlarındaki bir üsse isabet eden tek yönlü saldırı İHA'sı nedeniyle üç ABD servis üyesi öldü ve 25'i yaralandı. 
Reuters haber ajansına konuşan ABD'li bir yetkili en az 34 servis üyesinin olası travmatik beyin hasarı açısından incelendiğini söyledi. Irak İslami Direnişi, Suriye-Ürdün sınırındaki Al-Tanf üssüne düzenlenen insansız hava aracı saldırısının sorumluluğunu üstlenen bir açıklama yayınladı.
Aralık ayında ABD'li yetkililer Irak ve Suriye'de Amerikan askerlerinin bulunduğu askeri üslerin 17 Ekim'den bu yana en az 97 kez saldırıya uğradığını açıkladı.
 
'Teröre Karşı Küresel Savaş' olarak adlandırılan 11 Eylül sonrası dönemden bu yana bölgenin başına bela olan Amerikan güçleri, bölgenin büyük bölümünde kalmaya devam etti. Irak ve Suriye'de ABD'nin paralı askerleri, vekilleri ve düzenli birlikleri hala hatırı sayılır bir nüfuza sahip:
 
Büyük Güç statüsüne yükselmesi halinde, İran bunu 'komşularında' söz konusu güçler varken yapamaz. Amerikalıları ve onların vekillerini geniş bölgeden kovmak artık kesin bir zorunluluk haline gelmiştir:
 
Bunu yapmamak, kaos, yıkım, ölüm ve tahribat ajanlarının hançerlerini Tahran ve dostlarına doğrultmaya devam etmeleri ve böylece ticaret, iş, kültür vb. alanlarda gelecekteki bölgesel entegrasyonları pratik olmaktan çıkarmak anlamına gelmektedir.
 
Lübnan ve Suriye limanları üzerinden Akdeniz'e erişim, Devrim Muhafızları Ordusu (DMO)'nun ağır saldırı silahlarını 'İsrail'den' uzak tutan stratejik olarak yerleştirilmiş ABD garnizonları aracılığıyla 'engellenmektedir'. Bu nedenle ABD'nin yerinden edilmesi gerekmektedir.
 
Gazze'deki Soykırım ve Etnik Temizlik de aynı şekilde İran'ın Amerikan güçlerinin Batı Asya'dan zorla çıkarılmasını ahlaki açıdan tek doğru yol haline getirmiştir.
 
Yalan İmparatorluğu'nun bunu önlemek için İran'a karşı Topyekûn Savaş açmaya istekli olup olmadığını göreceğiz!