Türkiye'nin BRICS'e katılması çok kutuplu bir dünya için bir başka adımı temsil ediyor
Ekran Alıntısı brics türkiye.PNG
Önemli bir NATO üyesi olan Türkiye'nin de katılım başvurusunda bulunmasıyla BRICS daha da büyüyecek ve bu da çok kutuplu bir dünyada gelişmekte olan ulusların kolektif gücü için iyi bir işaret olabilir. Fakat bu aynı zamanda uzun vadede ABD'nin siyasi ve ekonomik hakimiyeti için kötü bir işaret.
İNTİZAR - BRICS'in ivme kazanmasındaki iki kilit an, Ukrayna krizinin başladığı 2014 yılı ve savaşın patlak verdiği 2022 yılıdır. Küresel finans sisteminin Batı tarafından Rusya'ya karşı silahlandırılması, BRICS'in ana odağının gelişmekte olan ülkeler için alternatif bir finansal mimari yaratma ihtiyacı etrafında birleşmesine yardımcı oldu. Dünya Bankası'na alternatif oluşturmak üzere bir BRICS bankası (şimdi Yeni Kalkınma Bankası olarak adlandırılıyor) kuruldu. Döviz krizleri karşısında bir rezerv havuzuna erişim ihtiyacı duyan ülkeler için IMF'ye bir alternatif sağlayan bir Koşullu Rezerv Düzenlemesi kuruldu. Belçika merkezli Swift bankalar arası iletişim hizmeti siyasallaştığı için BRICS Pay oluşturuldu.
 
BRICS'in temel amaçlarından biri küresel ticarette ve dolayısıyla döviz rezervlerinde ABD dolarına olan bağımlılığı azaltmaktır. Rusya ve Çin'in petrol ticaretini Yuan üzerinden yapmaya başlaması, Suudi Arabistan'ın Petrodolar Paktı'nı terk etmesi ve BAE ile Hindistan'ın rupi üzerinden ticaret yapma konusunda anlaşmaya varması, dolarsızlaşmayı tercih eden ülkelerin yakın zamandaki iyi örnekleridir. Dolar küresel ticarette önde gelen para birimi olmaya devam etse de, önümüzdeki on yıl içinde küresel ticaretteki payının yavaş yavaş azalmasını beklemeliyiz. Bu durum, borçlanmanın maliyeti önlenemez bir şekilde artarken, ABD'nin devasa federal borcuna hizmet etme kabiliyeti açısından uzun vadeli sistemik riskler oluşturacaktır.
 
BRICS, üyeliğin potansiyel faydalarının gelişmekte olan ülkelerin gözünde daha da netleşmesiyle ivme kazanıyor ve Türkiye'nin üyelik başvurusunda bulunma yönündeki cesur kararı da bunun bir işareti. Moskova'daki İngiliz Büyükelçiliği'nde ekonomi müşaviri olarak görev yaptığım dönemde, gelişmekte olan ülkelerde Batı'nın uluslararası finans sistemi üzerindeki hakimiyetinden duyulan memnuniyetsizliğin arttığını ağır çekimde izledim. Uluslararası Para Fonu'nu ele alalım. Bugün Fon'un oy haklarının %59.1'i dünya nüfusunun %13.7'sini oluşturan ülkeler tarafından kullanılıyor. COVID Salgını sırasında Special Drawing Rights (SDR*)'nin tampon dağıtımının %57,7'si dünyanın en zengin ülkelerine gitti.
 
Gelişmekte olan ülkeler sadece Batı'nın hakimiyetindeki finans kuruluşlarının kendi çıkarlarını temsil etmediğini düşünmüyor aynı zamanda bu kuruluşlar giderek siyasallaşmaktadır. Örneğin 2015 yılında ABD'nin baskısıyla IMF, Ukrayna'nın temerrüde düşmesini önlemek için borç ödeme kurallarını değiştirmiştir, oysa Ukrayna o sırada Rusya'ya olan borç yükümlülüklerini yerine getirmeyi reddetmekteydi. IMF'nin programlarındaki koşulluluk katı olsa da, Washington'dan gelen siyasi zorunluluklar gerektirdiğinde kurallar hızla değiştirilebilmektedir.
 
BRICS'in ayakları yere basmadan önce dünyanın en varlıklı ülkelerinin önde gelen grubu olan G7'yi ele alalım. Ukrayna'da savaşın patlak vermesinin ardından G7 ülkeleri Rusya'ya karşı 20,000'den fazla ekonomik yaptırımı koordine etti. Ukrayna'da kaçınılmaz bir ateşkes başladığında ve bir barış süreci başladığında yaptırımların hafifletilmesi için herhangi bir plan bulunmamaktadır. G7, Rusya'nın 300 milyar dolarlık döviz rezervini dondurdu; yakın zamanda da Avrupa'da tutulan Rus varlıklarının gelirlerinin Ukrayna'ya silah sevkiyatını finanse etmek için kullanılacağı bir fonlama aracı oluşturdular. IMF, SWIFT ve Euroclear gibi kuruluşlar G7'nin siyasi çıkarları tarafından kararlı bir şekilde boyunduruk altına alınmıştır.
 
G20, uluslararası mali istikrara odaklanmak üzere kurulduğunda dünyanın önde gelen 20 ekonomisinden oluşan daha kapsayıcı bir küresel grup olması amaçlanmıştı. Ancak güçlü G7 ülkelerinin sürekli olarak gündemi siyasileştirmeye çalışması nedeniyle giderek işlevsiz hale geldi.
 
Dolayısıyla BRICS, gelişmekte olan ülkeler için daha cazip bir buluşma noktası olarak ortaya çıktı. Karışmama, eşitlik ve karşılıklı fayda değerleri, sorunlu ilişkileri olan ülkelerin karşılıklı fayda sağlayan ekonomik bağlar yoluyla ilişkileri güçlendirmek için bir araya gelebileceği anlamına geliyor. Tarih boyunca gerilim ve çatışmalarla kuşatılmış olan Çin, Rusya, Hindistan üçgeni de bu şekilde ortaya çıkmıştır. İran ve Suudi Arabistan'ın 2024'te BRICS'e katılması, birkaç yıl önce neredeyse düşünülemezdi ancak 2023'te Çin'in arabuluculuğuyla ilişkilerindeki kademeli çözülme sayesinde mümkün oldu. Hindistan'ın gruptaki önemli kurucu rolüne rağmen Pakistan şimdi BRICS'e katılmak istiyor. Ticaret yoluyla gerçekleşen bu kademeli yakınlaşma alkışlanmalıdır.
 
2009'da ilk kez toplandığında BRICS, zengin ülkeler kulübü G8'e (şimdiki G7) karşı gelişmekte olan ülkelerin dengeleyicisi olarak görülüyordu. Bugün BRICS'in kurucu üyelerinden üçü dünyanın en büyük on ekonomisi arasında yer alıyor. Altı tanesi G20 grubunun üyesidir. Grup şu anda küresel nüfusun %45'ini ve ekonomik çıktının %28'ini oluşturuyor. Batı eğilimli normatif kurallar ve değerler dizisine uyma ihtiyacından kurtulan BRICS işbirliği, ekonomiyi ilk sıraya koyarak ve siyasetin takip etmesine izin vererek serbest bırakıldı. Bu nedenle, aynı zamanda bir G20 üyesi olan Türkiye'nin BRICS'e yönelmesi hiç de şaşırtıcı değil. Onlarca yıl Avrupa Birliği'ne katılmaya çalıştıktan sonra, bu yolun kalıcı olarak tıkandığı açık.
 
Türkiye'nin gelecekte BRICS'e üye olmasını ve NATO üyeliğini birbirini dışlayan unsurlar olarak görmüyorum. Gerçekten de Avrupa ve Asya'nın ortasında yer alan, önde gelen bir NATO üyesi ülkenin gelişmekte olan dünya ile daha az düşmanca bir ilişki içinde olması bence teşvik edilmesi gereken bir durum. BRICS'in amacı, ülkelerin bir tarafa karşı diğerini seçmek zorunda olmamasıdır. BRICS'e katılmak isteyen ve aralarında Meksika, Nijerya, Bahreyn, Pakistan, Tayland ve Vietnam'ın da bulunduğu uzun bir ülke listesi var. Bu on yılın sonundan önce BRICS küresel nüfusun çoğunluğunu temsil edecek.
 
ABD, AB ve Birleşik Krallık güçlü oyuncular olmaya devam edecekler, ancak BRICS uzun vadede daha çok kutuplu bir dünya oluştururken, gelişmekte olan ülkeler üzerindeki etkileri ve küresel finans sistemi üzerindeki hakimiyetleri azalacak gibi görünüyor.
 
Ian PROUD
 
-------------------------------------------------------------------------------------

*SDR, uluslararası bir rezerv varlığıdır. SDR bir para birimi değildir, ancak değeri beş para biriminden oluşan bir sepete dayanır: ABD doları, euro, Çin renminbisi, Japon yeni ve İngiliz sterlini. SDR'nin değeri, IMF tarafından SDR sepetine dahil edilen para birimlerinin sabit para birimi miktarlarına ve SDR sepetine dahil edilen para birimleri arasındaki günlük piyasa döviz kurlarına göre günlük olarak belirlenir.