Dolar yakın zamanda liderliğini yitirip dünya rezerv para birimi statüsünü kaybedecek
5d382962fc7e93a0528b45c2.jpg
ABD'li dev bankacılık kuruluşlarından JPMorgan Chase, ABD dolarının dünya rezerv para birimi statüsünü yakın gelecekte yitireceğini öngördü. Küresel düşüş yıl sonunda başlayacak ve FED hiçbir şekilde bu trendin önüne geçemeyecek. Uzmanlar, önümüzdeki yıllarda küresel ekonominin ABD’nin ve doların hakimiyetinden çıkarak, Asya’nın hüküm sürdüğü bir sisteme geçiş yapacağı görüşünde.
JP Morgan: Doların rezerv para statüsü bitebilir
 
Dünyanın en büyük yatırım bankalarından ABD Merkezli JP Morgan, doların küresel rezerv para statüsünün yakında biteceğini ve müşterilerini buna göre pozisyon almaları gerektiği konusunda uyardı.
 
Bankanın döviz, emtia ve faiz stratejisti Craig Cohen, privatebank.jpmorgan.com sitesinde yayınlanan "Dolar aşırıya kaçan ayrıcalığının sonuna mı geliyor?" başlıklı makalesinde; Amerikan parasının yaklaşık 100 yıldır küresel rezerv para olduğunu ve sadece Amerikalıların değil dünyanın her yerinde birçok yatırımcının portföylerinde dolar ağırlığı oluşturarak rahat ettiğini vurguladı ve ekledi:
"Ancak doların dünyanın hakim parası olma özelliğini kaybedebileceğine inanıyoruz. Yapısal nedenler ve dönemsel engeller nedeniyle (orta vadede değerini yitirebilir)."
 
Doların rezerv para statüsünü genelde düşünüldüğü gibi 1944 Bretton Woods antlaşması ile değil daha çok 1913'te ABD Merkez Bankası'nın (Fed) kuruluşu ile elde ettiğini ileri süren Cohen; ilerleyen yıllarda Amerika'nın sürekli hale gelen dış açıklarını dünya çapında geçerli para olan doları basarak ve sürekli borçlanarak ithalat yapıp kapattığını anlattı.
 
Yükselen Asya
Cohen, doların hakim rolünü sürekli olacağına dair bir işaret olmadığının altını çizdi ve ekledi:
 
"Aksine binlerce yıl geriye baktığımızda, dünyada ‘ekonomik merkez' değiştikçe uluslararası hakim para birimlerinin de değiştiğini görüyoruz.
 
"İkinci Dünya Savaşı sonrasında ABD küresel üretimin (GSYİH) yüzde 25'inden fazlasını gerçekleştiriyordu. Batı Avrupalı güçleri de eklediğimizde bu oran yüzde 40'a çıkıyordu. Oysa o dönemden sonra ekonomik büyümenin itici gücü ABD ve Batı aleyhine Asya'ya doğru kaydı.
 
"Yüksek büyüme ve kararlı reformlar ile Çin bu ekonomik değişimin merkezinde yer alıyor. Son 70 yılda Çin dünya üretimi içindeki payını yaklaşık dört kat arttırarak yüzde 20'ler seviyesine (yani ABD ile aynı düzeye) ulaştırdı ve bu alanda genişlemeye devam etmesi bekleniyor.
 
"Çin artık sadece düşük maliyetli ürünler üreten bir imalatçı değil. Son dönemde şirket kararlarının giderek artan bir bölümü teknoloji gibi yüksek katma değerli sektörlerden geliyor."
 
Çin dışında, Hindistan dahil Güney Asya ülkelerinin de genç nüfusları ve sürekli artan teknolojik know-how birikimleri ile yüksek büyüme performansları gösterdiğini aktaran Cohen; Batı'da Türkiye ve Arap Yarımadası ile başlayıp Doğuda Japonya ve Yeni Zelanda'ya uzanan ve Kuzeyde Rusya'dan Güneyde Avustralya'ya ulaşan ‘Asya Ekonomik Bölgesi'nin' şimdilerde küresel üretimin yüzde 50'sini gerçekleştirdiğini vurguladı ve ekledi:
 
"2015-2030 döneminde oluşacağı tahmin edilen 30 trilyon dolarlık orta sınıf tüketimi büyümesinin sadece 1 trilyon dolarının Batı ülkelerinden gelmesi bekleniyor... Gelecek on yıllarda dünya ekonomisinin ABD merkezli ve dolar hakimiyetinde olan bir sistemden Asya'nın daha fazla güç sahibi olduğu yeni bir sisteme geçeceğini düşünüyoruz. Para alanında bu, muhtemelen doların diğer para birimleri ve altın gibi emtialardan oluşan bir döviz sepetine karşı değer kaybedeceği anlamına geliyor."
 
Dolar küresel hakimiyetini çoktan kaybetmeye başladı 
Küresel merkez bankalarının rezervlerinde tuttukları dolar miktarına bakıldığında değişimin çoktan başladığının görülebileceğini belirten Cohen, özellikle 2008 Krizi sonrasında dünya merkez bankalarının rezervlerindeki dolar miktarının yüzde 64'lerden yüzde 55'lere gerilediğini belirtti.
 
Ayrıca Euro'nun tedavüle girdiği 1999 yılından bu yana ilk defa dünya merkez bankalarının aynı anda dolar satıp euro aldıklarına dikkat çeken Cohen küresel merkez bankalarının altın alımlarının da rekor seviyeye yükseldiğini vurguladı.
 
Stratejist Cohen, "2018 yılında altın, merkez bankalarından 1971'den bu yana en yüksek talebi gördü. Arka arkaya dört çeyrek dönem yaşanan altın alımları ise kayıtlarda yer alan en yüksek rekor seviyeye ulaştı. Bizce bu mantıklı: Kendisini destekleyen insanlar arasında sürdürdüğü binlerce yıllık güven ile altın istikrarlı bir değer kaynağı" dedi.
"Ticaret Savaşları" gibi politikaların dünyada dolar kullanımını daha da azaltabileceğini ve her geçen gün farklı ülkelerin doları dışlayan yeni ödeme sistemleri geliştirdiğini anlatan Cohen, bankanın müşterilerini de şöyle uyardı:
 
"Müşteri portföylerini tanıdığımızda bir çoğunun bizim ‘tedbirli' olarak düşüneceğimizden daha fazla dolar pozisyonu tuttuklarını görüyoruz. Ekonomik döngünün bu noktasında portföylerin bu alanının daha çeşitlendirilmiş olması gerektiğine inanıyoruz. Bir çok durumda muhtemelen bizim tavsiyemiz diğer G10 Para birimlerine, Asya para birimlerine ve altına daha fazla ağırlık vermek olacaktır."
 
JPMorgan: Dolarda uzun yıllar sürecek düşüş bizi bekliyor
Çeşitli ülkelerin merkez bankaları rezervlerindeki Amerikan para birimini boşaltıyor, ABD'nin kredi politikasınınsa doların iyice dibe vurmasına neden olacakları tahmin ediliyor.
 
Uluslararası Para Fonu'nun (IMF) kısa süre önce yayımladığı rapora göre, dünya döviz rezervlerinin neredeyse yüzde 62'si dolar olarak tutuluyor. Bu oran, euro, yen ve yuan tipi aktiflerin toplamından 2 kat fazla.
 
ABD'nin önde gelen bankacılık kuruluşu JPMorgan Chase'in baş ekonomisti Jim Glassman'ın yazdığı bir makalede, dışarıdaki dolar birikimlerinin ticari bir dengesizliğin sonucu ve karmaşık piyasa şartlarından korunma aracı olduğunu, ancak kesinlikle dolara güven duyulduğu anlamına gelmediğini vurguladı.
 
Glassman, “Ticari dengesizlikler gelişen ülke para birimlerinin güçlenmesine katkı sağlıyor ve oradan dünya pazarına yapılan ihracatı daha pahalı hale getiriyor. Bunun olmaması için gelişmekte olan pazarlar fazlalıklarını, dolar üzerinden fiyatlanan ve ABD piyasalarında işlem gören dolar bazlı aktiflerde tutuyor” ifadelerini kullandı.
 
Asya tehlikesi 
İlk başta doların güçlenmesi, daha olgun sermaye pazarlarının oluşmasını ve ulusal çapta koordineli para politikalarını sağlayan federal rezerv sisteminin (FED) kurulmasına bağlıydı. Sonuçta dolar, ABD ekonomisinin gücü sayesinde dünya rezerv para birimi statüsüne kavuştu, ancak şimdiki durum ABD para biriminin konumunu güçlendirmediği gibi aynı zamanda korumayı da başaramıyor.
 
Şu anki ekonomik büyümenin başlıca itici gücünün Asya'ya doğru kaydığına dikkat çeken Glassman, bu sürecin merkezinde 70 yıl içinde dünya gayrisafi yurtiçi hasılasındaki (GSYİH) payını 4 kat yükselterek neredeyse yüzde 20'ye çıkaran Çin'in bulunduğunu vurguladı.
 
ABD'nin dünya GSYİH payı yüzde 24 seviyesinde bulunduğuna dikkat çeken uzman, “Böylece önümüzdeki yıllarda küresel ekonomi, ABD'nin ve doların hakimiyetinden çıkarak, daha çok Asya'nın hüküm sürdüğü bir sisteme geçiş yapacak. Döviz bağlamında bu durum, doların, altının da dahil olduğu diğer dövizlerin sepetine göre ucuzlayabileceğini gösteriyor” diye yazdı.
 
Doların dünya rezervindeki payı minimuma düştü  
Avrupa Merkez Bankası'nın (ECB) verilerine göre, geçen yıl ABD para biriminin dünya rezervlerindeki payı, son 20 yılın minimumu olan yüzde 61.7'ye düştü.
 
ECB'nin haziran ayına ilişkin raporunda, doların hala dünya rezerv para birimi konumunu koruduğu, fakat liderliğinin 2008'deki küresel kriz döneminden bu yana yüzde 7 oranında hissedilebilir derecede sarsıldığı kaydedildi.
 
Geçen yıl ise özellikle gelişen ülkeler yoğun bir şekilde dolar ve ABD tahvili sattı. Bu sürecin liderlerinden biri olan Rusya, Washington'un yaptırımlarından sonra 100 milyar dolar satarak, neredeyse 90 milyar dolarlık euro ve yuan satın aldı.
 
Arjantin, Çin, Hong Kong, Hindistan, Endonezya, Tayland ve Türkiye de neredeyse 200 milyar dolar sattı.
 
ABD'de yenilgi kabul edildi
ABD düzenleyici kurumları, doların dünya liderliğini yitirmesinin Amerikan ekonomisinin başına büyük dertler açacağını itiraf ediyor.
 
New York FED Başkan Yardımcısı Linda Goldberg, geçen şubatta, “Doların şimdiki başta gelen rezerv para birimi statüsü ekonomiyi dış sarsıntılardan izole etmemizi sağlıyor. Para birimimizin dünya piyasalarındaki hâkimiyetini yitirmesi, ilk başta ABD olmak üzere olumsuz sonuçlara yol açar” açıklamasında bulunmuştu.
 
Amerikan para araştırmaları şirketi A.G. Bisset Associates LLC'nin CEO'su Ulf Lindahl, doların şimdiki konumunun çok kötü görünmediğini söyledi, ancak yakın gelecekte durumun değişeceği ve son 30 yıldır rekor seviyelerde tutunan doların önümüzdeki 5 yıl içinde uzun vadeli düşüş trendine girerek, Avrupa para birimi euroya karşı yüzde 40 ucuzlayacağı öngörüsünde bulundu.
 
JP Morgan'ın hesaplarına göre küresel düşüş yıl sonunda başlayacak ve FED hiçbir şekilde bu trendin önüne geçemeyecek. Kuruluşun analistleri, “Sonuçta dolarda uzun yıllar sürecek düşüş bizi bekliyor. Önümüzdeki yılın ortalarına doğru ulusal para birimimizin kapsamlı bir şekilde gevşemesine tanıklık edeceğiz” tahmininde bulundu.
 
Sputniknews