Yeni bir dünya kurulurken ABD yerine kollektif yönetim
Peki, ABD gerilerken ve Çin yükselirken, nasıl bir düzen olacak bu durumda? İşte asıl odaklanmamız gereken yer orası…. Çin'in yaklaşımı "birlikte yönetme" modeli şeklinde. ABD gibi tek başına hükmeden değil, kolektif bir yönetim yani… Çin, birlikte kazanmayı, birlikte büyümeyi, birlikte gelişmeyi, birlikte kalkınmayı savunuyor ve bunu uyguluyor.
Joe Biden'ın Amerika Birleşik Devletleri (ABD) başkanı olmasıyla birlikte, ABD'nin "ara verdiği" dünyayı yönetme işine yeniden başlayacağı hayalleri kuruluyor…
Hayal çünkü birincisi ABD'nin eskisi gibi hükmedebileceği bir gücü kalmadı, ikincisi de ABD'nin gücünü dengeleyebilen bir dünya var artık.
Kısacası küresel güç mücadelesi sürecek ancak bu güç mücadelesine dair iki hatalı yargı var:
Birincisi, ABD'nin yenilmez olduğu şeklindeki görüştür.
İkincisi de "ABD gider Çin gelir ama düzen değişmez" diyenlerin yaklaşımıdır.
Doğu-Batı mücadelesi
Birinci görüş, Amerikancılığın derin etkisinin de yansımasıdır. Kültür emperyalizmi öylesine işlemiştir ki bünyeye, ABD'nin yenilmezliğini mutlak doğru kabul eder.
Bu görüşün bir türevi de batının üstünlüğü konusudur. Batı sanki hep üstündü, hep üstün kalacak gibi yorumlarlar…
Oysa M.Ö. 5 bini baz alırsak, bu 7 bin yılda batıdan çok doğunun üstünlüğü vardı. Daha doğru biçimde ifade edersek, uygarlığın lokomotifini batıdan çok doğu üstlendi…
Mezopotamya; Sümer, Babil, Asur…
Mısır elbette.
Hatta daha doğuda Hint ve Çin tabii ki…
Sonra Grek ki, aslında Batı saymak da mümkün değil, Mısır-Anadolu birikiminin (uygarlığının) üzerinde yükselmiş ama İskender'le yeniden doğuya yönelmiş…
Ve Roma: Batının ilk üstünlüğü diyebileceğimiz zaman ancak yine de doğuyla iç içe bir batı üstünlüğü. Çünkü Roma aynı zamanda Anadolu'dur, aynı zamanda Mısır'dır…
Sonra doğu yeniden uygarlığın lokomotifi oluyor: İslam dünyası…
Ardından Türk göçü, Moğollar…
Batı, ancak 15. yüzyılda öne geçiyor: Akdeniz'de kendisine kapatılmış ticaret yolları nedeniyle coğrafi keşifler yapıp yeni yollar, hatta yeni dünyalar keşfedip, ticaretle, talanla, sermaye biriktirip gelişmiş, sonra sanayi devrimiyle bu kez "tam manasıyla" üstün olduğu dönemi başlatmış…
Yani anlayacağınız son 500 yıl…
Uygarlığın lokomotifleri
Şu çok kısa özetle bile görülmektedir ki, üstün güç üstünlüğünü koruyamıyor; çünkü geride kalan onu geçebilmek için ondan hızlı koşuyor, hatta zıplıyor…
Uygarlık tarihi bu nedenle düz bir doğru değildir, inişleri çıkışları olan sinüzoidal bir dalgadır: Uygarlık hep ilerler ama belli bir üretim ilişkisi döneminde yeni bir güç, toplam uygarlığa lokomotiflik yapar.
Yani batının ürettiği arabada, doğuda üretilmiş at arabasının izleri vardır. Yani batının ürettiği bilgisayarda doğunun geliştirdiği cebirin, alfabenin, geometrinin izleri vardır… Yani uzaya çıkan Sputnik'te, Babil'de yıldızları gözlemleyenlerin katkısı vardır.
Zamanı daha da daraltarak söylersek, Pisagor'un, Thales'in üçgenlerinde Mısır'da Nil nehrinin taşmasını hesaplayanların izleri vardır…
Amerikan hegemonyasının sonu
Uygarlığın ilerleyişini bu tarihsel perspektiften incelediğiniz zaman, "ABD'nin mutlak yenilmezliği" gibi bir durumun olamayacağını görürsünüz. Kapitalist ekonominin lider ülkesi ABD de, daha üretken bir ekonomi modeli tarafından geçilecek, geçiliyor…
ABD'nin yenilmezliğini savunanların elinde sadece yaslanabilecekleri askeri güç istatistiği kaldı: Haklılar, o alanda ABD hâlâ açık ara üstün güç…
Ama ekonomide geçildi; üretimde, ticarette, yatırımda geçildi…
Teknolojide yakalandı, hatta bazı alanlarda orada da geçildi (5G telaşı o nedenle), dahası patent alma sayısında da geçildi…
Amerikancıların aksine, bu gerçeği ABD'nin strateji ve politika üreticileri görüyor, hem de yıllardır. O nedenle Çin'i nasıl durdurabileceklerine ilişkin planlar hazırlıyorlar…
ABD hegemonyasının inişe geçtiği ve hızla sonunun geldiği gerçeği artık batı dünyasının bile görmeye başladığı bir gerçektir özetle…
Düzen değişir
"ABD gider Çin gelir ama düzen değişmez" görüşü ise daha çok dünyanın birkaç özel aile tarafından yönetildiğini savunan komplo teoricilerinin üzerinden gelişen görüştür.
Bu görüş sahiplerine göre o özel aileler, ekonominin merkezi olarak geçen yüzyıl ABD'yi kullandılar, bu yüzyılda da Çin'i kullanmaya başladılar!
Kuşkusuz bir ciddiyeti yok…
Ama bu görüşten hareketle üretilen ve benim asıl üzerinde durmak istediğim görüşe gelebiliriz: Bu görüştekiler, ABD'nin liderliği ile Çin'in liderliği arasında, dünyanın sömürülmesi ya da baskı altında tutulması bakımında bir fark olmayacağını savunuyorlar.
Bu bakış, kuşkusuz batıdan bakmaktan kaynaklanan bir görüş; hegemonyacı yaklaşımdan kaynaklanan bir bakıştır.
Ancak Çin'in böyle bir hedefi yok. Yani Çin yönetimi, ABD'nin yerine dünyaya kendisinin hükmedeceği bir modeli savunmuyor. Çünkü komünist Çin yönetimi hegemonyacılığa karşı…
Bunu Çinli yöneticiler açık açık söylüyor; dahası Çin Komünist Partisi'nin (ÇKP) yöneticileri, bu gerçeği daha iyi anlatabilmek için özetle "Çin emperyalist olmaya kalkarsa, Çin'e karşı ilk bir ayaklanırız." diyorlar…
Yeni dünya düzeni
Peki, ABD gerilerken ve Çin yükselirken, nasıl bir düzen olacak bu durumda?
İşte asıl odaklanmamız gereken yer orası….
Çin'in yaklaşımı "birlikte yönetme" modeli şeklinde.
ABD gibi tek başına hükmeden değil, kolektif bir yönetim yani…
Aslında Çin bunu bulunduğu platformlarda uyguluyor da… Örneğin Shanghai İş Birliği Örgütü'nde (SİÖ) Çin diğer üyeleri, örneğin ABD'nin NATO'daki diğer üyeleri baskı altında tuttuğu gibi tutmuyor. SİÖ'den BRICS'e, bulunduğu bütün platformlarda eşit ortaklığı savunuyor; kâğıt üzerinde değil, pratikte de…
Çin'in ticaret yaptığı ülkelerle ilişkisi de bunun bir yansıması: Çin, ABD gibi yatırım yaptığı ülkeye "hukukunu değiştir" diye dikte etmiyor örneğin ya da ABD gibi kazancın büyüğünü alıp, ortağına küçük bir parça vermiyor.
Çin, birlikte kazanmayı, birlikte büyümeyi, birlikte gelişmeyi, birlikte kalkınmayı savunuyor ve bunu uyguluyor.
Çin'in Afrika'da tutulmasının nedeni de bu yaklaşımdan kaynaklanıyor. Afrikalılar, bu nedenle Çin'i, bugüne kadar kendilerini sömürmeye gelen batılılardan çok farklı yere koyuyorlar.
Çin'in bu yaklaşımının, örneğin Birleşmiş Milletler'de (BM) kurumsallaştığını, Güvenlik Konseyi'nin 5 daimi üye sayısının arttığını, daha kolektif bir yönetim modeline geçildiğini, önümüzdeki uzak olmayan yıllarda göreceğiz…
Zira Amerikan hegemonyasının sonu, beklenenden daha önce geliyor.
Mehmet Ali Güller
CRI