VAHDETİ ANCAK İNANANLAR KORUYABİLİR!!
27.09.2014
Tevhidi dinlerin birey (kul) ilişkisinden toplum (cemea) ilişkisine gecen tüm değerlerini; inancın en temel ilkesi olan vahdet ilkesi ile ortaya koymuştur.
Yüce yaratıcı ile birey ilişkisinin kurulduğu zemin, masumiyet kıstası üzerinden resuller aracılığı ile yapılmıştır. Resuller istidatı ve donanımı itibari ile Allah’tan aldıkları yüce söz ve öğretileri, insanlara ulaştırmış, bu ilahi vahyin öğretisinin en içgin, hikmetli yönlerini insanlara sunarak hiç bir şüphe ve ihtimal kalmaksızın sorumluluklarını yerine getirmişlerdir.
İnsanlık, tekamül sürecinde resullerle ilişki kurarken, yaşanılan çatışma ve anlaşılmazlık, insanın kavrama anlama kabiliyetinin, bulunduğu alemin etkileriyle inşa oluşmuş olmasındandır. Resuller ilahi hikmet öğretisi gereği,vahyi bilgiyi insanın akli kapasitesinin anlama sınırlarına insana gaib (bilinemeyen) olan bilgilerden sunuyorlardı. Resuller insanoglunun anlamakta zorlandıkları bilgileri anlaşılır düzeye indiriyorlar ve aklın ögrenmekte anlamakta kapasitesinin sınırları genişletiliyordu.
Kitabı kerim; anlayamadığınız şeyleri sizlere açıklamak icin aranızdan resuller secildi, bu uyarı resullerin getirdiği tüm bilginin aklın sınırlarında olduğu, anlamakta ve kavramakta kabiliyetinin ortaya çıkarılması olarak anlaşılmaktadır. Tevhid inancı insanlığın kemalat sürecinde tek belirleyici etkendir. Resullerin en büyük gayreti hatta imtihanı tevhidin anlatılma sürecindeki zorluklara sabır göstermesi ile ölçülmüştür. Resullerin cehaletle yaptıkları mücadelede, insanlardaki anlama problemine bağlı ve menfaatlerinin bencilliğinde, kurdukları anlam dünyaları ve inatlarının tevhidi anlamamakta en büyük engel olumuştur.
Tevhidin bireysel anlamada en belirgin sonucu kendi nefsine layık gördügün her şeyi diger bir insanada layık görme bilme ve yapma erdemine ulaşmaktır. İlahi öğretide kesretten vahdete olarak adlandırılan bu sürec insanlığın tevhid öğretisinde en belirgin çizgiyi temsil etmiştir.
Resullerin topluma gönderilmesi insanoglunun birlikte yaşama zorunluluğunun bir parcasıdır. Her varlık bu alemde sebeb sonuç ilişkisinde hayatını sürdürmektedir.Bu zorunluluk iradi bir sonuç değil yaradılış özelliklerinde olan bir sonuçtur. İnsan donanımı cemi (çogulcu) yaşam üzere dizayn edilmiştir.
Tevhid insanın çoğulcu boyutundaki gaib sırları taşımaktadır. Bu sırların insanlığın aklına sunulması hem sözlü hem pratik uygulamalarla insanlığın tecrübe alanında var edilmiştir. Adem (a.s) dan hatem (a.a.s)'a kadar, tüm resüllerin insanlığa bu hakikatin gaibte kalan sırlarını anlatmaya gayret etmişlerdir. Tevhidi öğretinin ilk temeli mutlak ve tek yaratıcıya imandır. Gaib alemine iman, Allah'ın masumlarına iman, ilahi vahy ögretisi bu temel ilkelerin anlaşılmasında açık ve anlaşılır şüphesiz bir ögretiyi insanlığın seviyesine göndermiştir. Rahman bilmekte aciz olan insana bu alemdeki hayat sürecinde gerceğe hakka ve rahmete ulaşması icin en sarih ve anlaşılır beyanlarıyla insanlığın olgunlaşmasını tamamlamasında varlık alemindeki seyrinde Rahimiyetini esirgememiştir. Rahman ve rahim olan yalnız odur.
İnsanlık tarihi ilahi ögretinin pratik alanlarında oluşarak gelen, kadimi bir çizgiye sahiptir. İnsanlık bu alanı tecrübe olarak kendi bilgi belliğinde her dönemin gerekliliğine uygun olarak tekrardan tanımlar.
İnsanlık, erdemler sürecinde kemalat yürüyüşünün çıkış evresinde hareket ettiği sürece, bu ilahi rahmetten akan bilgi pınarlarından beslenir. Masumlar tevhid ve bu ilahi ilkenin gerekliliği olan vahdeti insanlığın sıratı müstakıym olan yürüyüşünde, varlık düzlemine tüm boyutları ve ayrıntıları ile ortaya koyarak süreci takip etmişlerdir. Hiç bir alem tevhidin tekvini ilişkisinden bagımsız olmamıştır.
Mutlak bilgi, kaynağından insanlığı beslediği bu sürecte, nebiler, resuller, imamlar, vasiler, veliler sahip oldukları velayet sorumluluğunun gereğinde, insanlığın bu ilkelere sahip olmasının gereğini tüm fedakarlık ve gayretlerinde en üst derecede meydana koymuşlardır. İlahi ögretinin hikmetinin boyutlarından, masumların tevhidi mücadelede, vahdetin kapsadığı insanlığın coğulcu katılımcı bütünlüğünü tüm açıklığı ile beyan etmişlerdir.
İlahi vahyin en anlaşılır sözü, masumlar aracılığı ile söylemiş olması yanında, bizzat bil fiil tevhid ekseninde vahdeti öyle açık olarak ortaya koymuşlardır ki; adeta toplumun vahdetinin korunması için toplumun şirke düşmesi karşılığında, vahdeti korumak sorumluluğunda toplumun hassas uçlarına dokunmuyorlardı.
Tabiî ki Rahmanın bu yüce degerlerini koruyacak, yaşayacak vaaz edecek makamlar esmaullah verilmiş masumlar ve velayeti olan fakihler olacaktır. İslam ümmetinin yeşermekte olan fidanını Ahmet Muhammed (s.a.a) tarafından islam bahcesinde yetişirilirken, resulu kibriyanın ümmet fidanına yapılan saldırıları nasıl göğüslediğini, kendisi ve alibeyti başta olmak üzre, mutahhar hanımlarına karşı dedikodular üreterek islam toplumunun ümmet olan fidanını kurutmak, büyümesini engellemek için hertürlü tecavüzleri hiç çekinmeden ortaya koymuşlardır. Toplumun birlikteliğini bozmak, hiziplere ayırmak, çelişkilerin propogandasını yaparak toplumda kargaşa cıkarmak isteyen tüm fitne unsurlarının tek ve yeğane hedefi ümmet fidanını kurutmak büyümesini engellemekti. Son resul, fitne ve kargaşadan medet uman mihrakların komplolarına karşı, ümmete şöyle sesleniyordu; hiçbir resul ümmetinden benim çektiğim kadar cekmedi!
Rahmetin makamı, ilahi rahmandan aldığı bu kutsal emaneti insanlığı hikmet yoluna sevk etme, rahmana ulaştırma görevinde, tohumlarının fidana durduğu islam ümmetinin vahdetini inşaa ediyordu. Bu yüce ve kutsal görevin bayrağını vasisine, velisine ümmetin şahadetinde Gadir-i Hum'da teslim ediyordu. Ne pahasına olursa olsun, korunması gereken bu emaneti, ümmetin şahadetinde Gadir-i Hum'da son resulun vasisi sorumlu olduğu yüce makama karşı en degerli sevdalarını bile ümmet fidanına feda ediyordu. Ne büyük bir vaz geçişti, bu emanet ne büyük sorumluluğu olan emanetti, evvelden ahire kadar tüm varlığı korunması alemlerde nurun tamamlanması icin, resulun vasisi o pak ve muberra nebinin göz bebeğini alemlerdeki her şeyden daha kıymetli, fazilet ve erdemlerin zirvesi masumiyet karinesi gelecek tüm vasilerin kaynağını bu değere feda edecek kadar değerli bir emanet, birbirine nisbet edilen bu yüce görevde birini digerine feda etmek……
Yücelerin efendisinden, yücelerin vasisine….
yüce emanet edenden, en yüce emanet edilene,
en yüce fadakardan en yüce fedaiye,
Vasilerin en yücesi, iki emanet arasında tercihe bırakılmış o erdemler yücesi, ’duyuyormusun’ ey nuru aynim, şu ezanların susmasına, ulu'l azm olan babanın getirdiği dinin yer yüzünden silinmesine, bizlerin sorumluluğumuzu terk etmemize razı olmayan Razıyye, senin bir damla göz yaşını bu alemlere degişmem…
Rahmet evinde İslam ümmeti fidanının korunması için fedakarlıklar sıralanırken, koltuklarında yaslanmış, son nebinin islam ümmeti kazanımlarını babalarının malıymış gibi aralarında taksim eden, dünya perest kavmiyet asabiyesi efendiler.......
Sorumluluğu kuşanacaklar, emaneti sırtlayacak, rahmanın hikmetini anlayacak, insani erdemlerden istidatı olanlar olacaktır. Bu emanet yüce rahmanın esmasının bilgisine, sırrına vakıf olacakların sorumluluğunda olacaktır. Cebrail’in, Mikail’in, İsrafil’in, yaratılmış tüm melakut aleminin yüklenemiyeceği hakkını ödeyemeyeceği sorumluluğu yükleniyordu, insan-ı kamil olan varlık.
İnsan-ı kamil erdemlerine ulaşamıyanlar, dünyayı ve üzerindekilerinin anlam dünyasında, seküler bencil felsefelerinde, menfaatleri için tüm insanlığın mahvolmasına bile razı olacak, madde perest olarak, insanlık sahnesinde yerlerini alacaklardır.
Onlar sevdiklerinden en yüce sevilen için kopamıyorlarsa, feda olamazlar. koruyacak degerleri olmayanlar verecek sevdikleride olamazlar……
Emanetin kıymetini bilmeyenler, hangi kıymeti onun uğrunda verebilirler.
Sevmeyen feda edebilirmi?
Ellerinden malları mülkleri gasb edildiği halde, son nebinin vasiyeti ihlal edildiği halde, o yuce nebinin evi yıkıldığı halde, bu kadar bedele değecek hangi emanet vardı.!!!!! Bir değer ki, o deger tüm değerleri kuşatıyor.
İslam peygamberinin yetiştirdiği ümmet fidanı!!!!!!!
Bu fidan tabiî ki; insanların en kamil olanına emanet ediliyordu. insanlık tarihi görmüştür ki, İmam Ali (a.s)'mın emanete olan sadakati üzerindeki sorumluluğu, ümmet fidanının korunmasındaki fedakarlığı insanlık tarihinde hiç bir vasinin hayatında meydana gelmemiştir. O tüm haklarından tüm sevdalarından, daha büyüğü için vaz geciyordu. İnsanlık bu durumu anlayamadı, anlaşılamayan tüm nebiler gibi, oda anlaşılamadı, tüm degerlerini islam ümmet fidanının üzerine serdi, Muhammed (s.a.a) bu emanet kıyamete kadar gelecek tüm değerlerin yüküdür. Bunu koru ya Ali (a.s) öyle bir koru ki benim yatağıma yatarken taşıdığın sorumlulukla, nefsim olduğun mubahale gününün makamında ey Ali (a.s) bu emaneti senden başka kimse taşıyamaz! Sen Harun’un musa’ya nisbeti gibisin benim vezirimsin…
Nebinin emanetini ancak bilenler koruyabilirler……
Tevhid mücadelesinin tüm kaideleri masumlar ve masumların varisleri olan velayeti fakihler olmuşlardır. Tarih zalim halifelerden, emirlere, padişahlardan, hanlara, krallardan, valilerle kadar, İslam toplumunun velayetine tasallut edenler olmuştur. Tüm tasallut iktidarların velayetle ayıran en belirgin cizgi, toplumları tefrikacı, bölücü, mezhepci, hizipci, cemaatci, ırkcı, sosyal kısımlara ayırarak yönetmişlerdir. İktidar merkezli, güç merkezli tüm yönetimler, toplumun vahdet kalesini yıkıp yerine menfaat birlikteliğini inşa etmişlerdir.
Fedai olanlar toplumun hizmetinde olmuş, tüm sevdiklerini tevhidin kalesi vahdetin muhafazası icin feda etmişlerdir. İmam Hasan (a.s)'ın, imam Hüseyin (a.s)'in ve imam Seccad (a.s)'ın, İmam Bakır (a.s)'ın, İmam Cafer (a.s)'in, İmam Musa (a.s)'nın, İmam Kazım(a.s)’ın, İmam Cevad (a.s)'ın, İmam Naki (a.s)'ın imam Asker (a.s)'in ve son kaim gelecek takdir edilmiş günün sabahına kadar, islam inkılabı Rehberi İmam Humeyni (r.a)'nin onun braderi İmam Hamaney (h.a)'in, tevhidin muhafazası için vahdet kalesinin inşası için ümmetin bu kalede tüm belalardan bertarafı için insanlığın Allah'a yürüdüğü bu fani yolda hakka ulaşmasının adilane sağlanması için feda ettiler, taki sahibez zamana kadar, bilenler feda edeceklerdir.
Eğer biliyorsanız sorumlusunuz, eğer inanıyorsanız sorumlusunuz, bilmeyenlerden bekleyenler nebilerin, vasilerin, imamların yolunu terk edenlerdir……….
Tevhidi ve onun ilkesi vahdeti bilenler koruyabilirler. Tüm sorumluluk bilenlerindir.!!!