GÖRMEZDEN GELME
22.05.2014
Görmezden gelme, bireyde görülen istenmeyen davranışlara karşı gösterilen tepkilerdendir. Bazen olumsuz davranışların görmezden gelinerek değersizleştirilmesi umulur. Gerçekte zaman zaman işe de yarar. İstenmeyen, yanlış davranış o an için hemen olup bitiyor, süreklilik göstermiyorsa görmezden gelinebilir. Ancak dikkatle gösterilmesi gereken bir tepkidir.
“Değersizleştirilerek” sönmesi amaçlanan davranış, dikkatli olunmazsa bilakis pekiştirile de bilinir. Davranışın kabul gördüğü, onaylandığı zannıyla artarak devam edebilir. Yanlış yapan, yanlış yaptığının farkında olan birey çevresinin tepkilerini gözlemler. Eleştiri, uyarı, müdahale olmadığını sezinledikçe (kabul) daha da ileri gider. Öyle bir noktaya gelir ki insani değerler uğruna kavga vermesi gereken birey, değersizliğin kavgasını verir. Esasen değerleri yerleşik hale getirmek, ahlak oluşturmak, refleks haline getirmek için bazen baş vurulan görmezden gelme yöntemi, abartılı kullanılınca “değersizliğin” sebebi haline gelir.
Adaletin, doğruluğun, dürüstlüğün, yardımseverliğin, affediciliğin yerleşmesi için verilmeyen tepki, zulmün, yalanın, bencilliğin, hırsızlığın devamı için verilir hale gelir. Daha da kötüsü şer olan önce meşrulaştırılır, sonra kavgası verilir.
Türkiye özelinde özellikle son aylarda yaşananları gördükçe sanırım sorun daha da iyi anlaşılır. Toplumsal olarak muktedirlerin* yanlışları o kadar fazla görmezden gelindi ki artık normalleşmeye, rahatsızlık vermemeye başladı. Toplumsal tepkilerin ölçütü adalet, hakkaniyet değil de akraba, arkadaş, ırk, cemaat, tarikat vs. aidiyet duygusuyla belirlenir oldu. İktidarı iyiye, doğruya kanalize edecek baskı oluşturması gereken STK’lar, sendikalar, üniversiteler, dernekler, cemaat, tarikat, kanaat önderleri, ilahiyatçıların ekseriyeti iktidarın yanlışlarını meşrulaştıran yapılara dönüştü.
Sosyal medyanın gündem oluşturmadaki gücünün malum olduğu günümüzde benzeri binlerce yorumdan birini aynen paylaşıyorum. “Üstad, sen de Hz. Harun gibi maslahata oynuyor gibisin. Hz. Musa gibi hakkın yanı neyse ondan yana olsan daha iyi olmaz mı?” İktidara sınırsız hareket alanı açan anlayışın itikadi sapmalara dönüşümünü, “ne yaparsan yap kabulümdür” mesajını gördükçe bizden önceki ümmetlerin başına gelenler daha iyi anlaşılır galiba. “Değerlerin” “Değersizliğe” evrilmesinin çarpıcı bir örneği aslında bu sapma.
Allah’ın itaat edilmesi için gönderdiği peygamberi kınanırken, bütün yanlışları görmezden gelinerek meşrulaştırılan iktidar kutsanıyor. Bu sınırsız kredinin farkında olan iktidar durur mu? Tabi ki hayır, yola devam eder.
*Muktedirler ile sadece siyasi güç sahipleri değil, etki alanı olan her yapı kastedilmiştir.