'AMA' O VAHİY KÂTİBİ!
19.08.2014

Hiç unutmam, neredeyse emekli olacak bir din dersi öğretmeniyle Muaviye hakkında konuşuyorduk. Herkesin malumu olan Muaviye’nin icraatlarını anlatmaya gerek yok. Nihayetinde yaptıkları Kur’an, sünnet, ahlak, örf… ile açıkça çelişiyor. Öğretmenimiz de izah edemedi zaten, yine herkesçe malum o büyülü cümle döküldü dudaklarından;

‘ama’ o vahiy kâtibi!

Bir ömrü Allah, Resulü, masum imamlar, seçkin sahabeler ile savaşarak geçiren, cahiliye dönemi alışkanlıklarını dirilten Muaviye’nin yaptıklarını bir cümle ile sorgulanamaz hale getirerek koruma kalkanı oluşturuldu. Kâtip olduğu tartışmalı, vahiy kâtibi olmadığı ise tartışmasız şekilde sabit olan Muaviye için velev ki vahiy kâtibi olsa ne değişir diyesim geldi öğretmene ama etki etmeyeceğini fark ettiğimden diyemedim.

Nedense muktedirler hukuksuz icraatlarını örtmek için aynı yönteme başvuruyor. Bu örtü bazen dini, bazen de yasal bir kisveye bürünüyor.

Fakat amaç aynı; muktedirlerin icraatlarını tartışma zemininin dışında tutarak koruma kalkanı oluşturmak.

Nas ile muhkem bir şekilde açıklanmış yasalar ‘ama’ ile sınırlandırılarak imtiyazlı bir zümre oluşturuluyor, hareket alanı nefsin istediği ölçüde genişletiliyor. ‘Ama’ o peygamberin eşi, ‘ama’ o peygamberin sahabesi, ‘ama’ o vahiy kâtibi, ‘ama’ o aşere-i mübeşşere. Esasen peygamberin eşi, arkadaşı, kâtibi, elçisi olmak kişinin sorumluluğunu arttırmalıyken tam tersi sorumsuzluğun, sorgusuz itaatin nedeni haline dönüşüyor. Peygambere yakınlık söz, tavır, davranışlarda daha ölçülü olmayı gerektirmeliyken, hesap vermeyen, dilediğini yapan bir imtiyaza dönüşebiliyor.

Maalesef değerleri ters yüz eden bu tahrif sadece geçmişimizin değil, günümüzün, muhtemelen geleceğimizin de problemi olmaya devam edecek. Siyonist İsrail’in Gazze’ye ölüm yağdırdığı bu günlerde muhafazakâr iktidarın İsrail ile askeri, siyasi, ekonomik, kültürel ilişkilerinin kesintisiz devam ediyor olmasının da izahı haline geliyor bu anlayış. Muktedirleri dokunulmaz kılan hurafe imdada yetişiyor ve tek cümle ile izah ediyor;

‘Ama’ iktidar başörtüsünü özgür bıraktı.

Doğrudur, devlet daireleri, okullar, üniversiteler gibi düzenin putlaştırdığı mekânlarda artık başörtüsü fiilen serbest. Ama başörtüsü sadece mümin kadınların başlarını değil, iktidarın günahlarını da örtüyor. İsrail Gazze’yi bombalarken İsrail’i koruyan radar üssü Türkiye’de Gazze’yi bombalayan İsrail jetlerinin yakıtı Türkiye’den gidiyor Ekonomik ilişkiler 5 milyar dolar ile cumhuriyet tarihinin zirvesinde Siyasi ilişkiler hız kesmeden devam ediyor, hatta Erdoğan’ın ifadesiyle ilişkiler tam da normalleşiyorken Gazze olayı patlak veriyor. Daha da uzatılacak bu listenin liberal muhafazakâr camia açısından bir izahı var, çok da çaba göstermeye gerek kalmadan bir cümle ile izah ediliyor;

‘Ama’ iktidar başörtüsünü serbest bıraktı!

Allah’ın emri gereği başörtüsünü özgürleştiren iktidardan beklenen yine Allah’ın emri gereği zalimlerden beri olması değil mi? Küresel sistemin bir parçası olan Türkiye’den tabi ki bütün ilişkilerini bıçak gibi kesmesi beklenemez, beklenmiyor da. Ama en azından niyetinin bu olduğunu samimiyetle göstermesi gerekir. Bu olmadığı gibi bu sistemin parçası olmayı medyasıyla, sivil toplum kuruluşlarıyla, sendikalarıyla, ilahiyatçılarıyla… normalleştiren bir süreç yaşıyoruz.

Nasılsa başörtüsü özgürleştirilerek diyeti de ödendi.