"Hafızayı Beşer"den ibretlik sahneler - 1
13.12.2020
"Tarih"i "tekerrür" diye tarif ediyorlar;
Hiç ibret alınsaydı, tekerrür mü ederdi?
                                              (Mehmet Akif)
 
Hafızayı beşer nisyan ile malüldür derler ya o kabilden nisyanı hafifletmek adına zerrei miskal kararınca bir hafıza yoklaması yapmak istiyorum. İbretlik serüvenlerden örneklere dair bir dizi hatırlatmalar yapmanın faydalı olacağını düşünüyorum.
 
İnsan, ölüm gerçeğini ve ölümlü olduğunu bildiği halde sahip olma, tahakküm etme ihtirasına yenik düşerek haksızlık ve zorbalığa başvurabilen tek varlıktır. Ve tarih bu gibi örnekler ile dolu maalesef.
 
İnsanlığın medeni anlamda ciddi hamleler yaptığının iddia edildiği son yüzyıl, enteresan bir şekilde ibret alıncak iktidar hastalığına düçar olmuş çok sayıda zalim yöneticiye de şahitlik etmiştir. İnsanlık, medeniyet eşiğini yükselttiğini iddia ettiği oranda zulümde de derinleşmiştir maalesef. Bu çelişkinin açık örneklerinden biri yakın tarihte sembolleşen diktatörlerdir diyebiliriz. Bu örnekler gözümüzün önünde henüz ‘canlı’ iken yeni örneklerin sürekli türemesi ise Akif’in dediği gibi ibret almamaktan dolayı bir tekerrür hali olsa gerek.
 
Bu ibretlik örneklerden birkaçına işaret ederek biraz hafıza tazelemeye çalışacağız. İlk örneğimiz İtalya’dan.
 
Adı Benito Amilcare Andrea. Daha çok bilinen adıyla Duçe lakaplı Mussolini. Sosyalist bir ailede doğmuş, babası dönemin sosyalist halk kahramanlarına hürmeten üç kahramanın adını vermiştir oğluna. Gelgelelim ki bu temenninin tezatına bir şahsiyet ile karşı karşıya kalmışız.
 
•İtalya’nın siyasi ve ekonomik krizinden faydalanarak iktidar yoluna girdi. Halk tarafından bir kurtarıcı olarak görüldü. Ki kendisi de böyle tanımlıyordu kendisini.
 
•İlk hükümetini liberaller sosyalistler ile paylaşarak adını “uyuşma, temizlenme ve normalleşme hükümeti” koydu.
 
•Kiliseye krala ve sermaye sahiplerine iyi yaklaşım sergiledi ve güven kazandı.
 
•Vatikan ile anlaşma yaptı ve bağımsızlığını kabul etti. Okullara haçı getirip Katolik inancın eğitimin temeli ve tacı olduğunu ifade ederek Katolikleri kazandı.
 
•Sade bir yaşam görüntüsünü sıradan bir apartman dairesinde oturarak veriyordu.
 
•Yoğun bir seferberlik ile yollar, köprüler, hastaneler, yetimhanelerin yapımı eşliğinde yapılan ‘yasal değişiklikler’ kolayca kabul görüyordu.
 
•İş anlaşmazlıkları için işçi ve işveren temsilcilerden oluşan özel mahkemeler kurdu. Ancak 22 iş kolunda temsilcileri kendi atadı. Mahkemeleri yasal maske olarak kullandı.
 
•Zeminin sağlam olduğuna inandığında önce muhalif partilerin kapısına kilit vurdu. Muhalif medyayı susturdu ve kendi medyasını kurdu. Aydınları ve muhalif liderleri ülkeden sürgüne yolladı ya da itibarsızlaştırma operasyonları yaptı.
 
•1926 yılına gelindiğinde “hükümetin istediği kanunu çıkarma” yetkisini ‘yasal’ olarak aldı.
 
•Muhalifler tasfiye edilince Senato her an alkışlamaya hazır büyük bir kitle ile dolduruldu.
 
• Belediye başkanlıklarını iptal ederek hükümetçe ‘podesta’lar atadı.
 
•Tüm ‘yoldaşları’ gibi büyüklük sevdası kendisinde de vardı. Yüzyıllardır kullanılan sarayı beğenmeyerek ikametini değiştirdi.
 
•Kitlesi tarafından gittikçe kutsanmaya başlandı ve bu durum kendisine haz veriyordu. Su içtiği bardak, temel atmada kullandığı kazma-kürek vs kutsal eşya sayılıyordu ve korunuyordu. Her yer resimleri ve onu öven yazılarla süsleniyordu.
 
•Kimileri onu Mesih ilan ediyor, kimi de tanrı. Adına şiirler yazıp şarkılar besteleyenleri de cabası.
 
•Bakanları dalkavuklukta yarışıyorlardı. Her an emrine amade bekliyorlardı.
 
•"Ben her şeyim, her şeyi bilirim ve yapabilirim" diyordu kendisi. Her şeye karışıyor her kararı kendi veriyordu. Yolda yürüme şeklinin ve selamlaşmanın nasıl olacağını tarif ediyordu. Toplu nikah törenleri düzenliyor ve evleneceklerden ilk yılda çocuk sözü ile nikahlar kıyıyordu.
 
•Düşünceli olmaktan çok gürültülü bir yapısı vardı. Bilgiden/fikirden daha çok söze sahipti ve çok söz çok çelişki demekti.
 
•Aynı konuşmada hem Fransa ile dostluktan hem de Fransa’dan toprak talebinden bahsedebiliyordu.
 
•İngiltere’ye karşı Alman-Fransız ittifakını önerdikten sonra şatafatlı bir törenle İngiltere kralının nişanını boynuna asmıştır.
 
•Hitleri saygıyla selamlayıp kendisini Hitler’in baş danışmanı ilan ettikten bir süre sonra Hitler için “bu korkunç bir seksuel dejenere” demiştir.
 
•Hesapsız kibir ve şişkin egosu ile kimseye kulak asmadan aldığı kararlar ile ülkesini sonraki yıllarda savaşlara ve felaketlere sürüklemeye başladı. Zaman içinde yola çıktığı pek kimse kalmadı etrafında. Onu gölgesi gibi takip eden damadı da terk etti en sonunda.
 
•Yıllar boyu kendisini coşkuyla alkışlayan kalabalıklar, tutuklanmasından bir gün önce büst ve heykellerine saldırmış, şarkılar eşliğinde parçalamışlar.
 
•Metresi ile birlikte İsviçre’ye sığınmak için kaçarken yakalandı. İkisi de sırtlarından kurşunlanarak infaz edildiler. Cesetleri baş aşağı asılarak günlerce halkın tükürüğüne maruz bırakıldı.
 
Bu örnek, yüzyılımızın başlarındaki en başat olanlarından biri ve devamı gelecek.
 
Serüvenin birçok noktası tanıdık geliyor ve anımsamalara sebep oluyor olsa da lanet şeytana! Tamamen vehim.
 
----------------------------------------------------------------------------------
*Arthur CONTE, Diktatörler Yüzyılı kitabından faydalanılmıştır.