ERBAİN ÜZERİNE
13.12.2014

Nedir Erbain’in sırrı? Bir şehidin şehadetinden kırk gün geçmesinin ne özelliği olabilir? Onu ayrıcalıklı kılan nedir? İlk önce, rahmetli İmam Humeyni (ra)’nin şu sözüyle meselenin önemine değinmek istiyorum: “Muharrem ve Sefer aylarını diri tutunuz, zira bizim varımız yoğumuz bu iki aydadır.”  

İmam Hüseyin (as)’ın şehadeti, Aşura’sı muharrem ayındadır. İmam Hüseyin (as)’ın Erbain’i ise sefer ayındadır. Ve bu ayın üçüncü gününde İmam Zeyn’ul Abidin (as)’ın oğlu Zeyd şehit edilmiştir, bu ayın yedinci gününde ise  İmam Hasan (as) şehit edilmiştir. Yine bu ayın yirmi sekizinci gününde, Hatem’ul Enbiya Resul-i Ekrem (s.a.a), 63 yaşında dar’ul fenadan dar’ul bekaya irtihal etmişlerdir. Sefer ayının sonuncu  gününde ise İmam Rıza (as),  55 yaşında zehirletilerek şehit edilmiştir.

Tarihe baktığımızda Muharrem ve Sefer aylarında vuku bulan olaylar sayesinde İslam’ın korunduğu görürüz. O nedenle Ehl-i Beyt aleyhimusselam'ın başına getirilen felaketleri anlatarak Muharrem ve Sefer aylarını canlı tutmak gerekir; zira bu din Ehl-i Beyt aleyhimusselam'ın başına getirilen belalar ve onların çektiği acıların halka anlatılması sayesinde bugüne değin canlı kalabilmiştir. Bu iki ayda akıtılan pak kanları diri tutarsak diriliriz, bu iki ayı yad edip canlı tutarsak zayıflamış ruhlarımız can bulur.

Bu ayda İmam Hüseyin (as)’ın Erbain’ini,  onun mazlumane şehadetini yad etmek, hatırlamak ve onu yaşatmak ayrı bir önem teşkil etmektedir. Düşünün bir kere, İmam Hüseyin (as) ve 72 vefadar yarenini Kerbela’da şehit eden Benî Ümeyye onların o yüce mücadelelerini de pak bedenleriyle birlikte tarihe gömüp onlara dair hiçbir eser bırakmamış ve hatıralarını sonraki nesillere unutturmuş olsaydı, acaba böyle bir şehadetin ve mücadelenin İslam’ın geleceğine nasıl bir etkisi olabilirdi? Karanlıklarda boğulan, zülüm altında inleyen mazlumlar kendi zamanlarının Yezitlerini nasıl tanıyabilir ve başkaldırabilirlerdi ki?!

Tarih boyunca milyonlarca şehit canını Allah yolunda vermiştir. Sessizce, asude bir şekilde şehit olup en yüce makam olan illiyyîn makamına ulaşmış ve ruhları surur içerisindedir. Evet bu oldukça önemli bir makamdır, ama daha da önemli olan bir örneklik sunmak ve sonraki nesilleri hidayet etmektir. Öyle ki, onun kanı coşmalı, sel olup akmalı en karanlık dehlizlere, aydınlatmalı zulümatı, ezilmiş, itilmiş, hor görülmüş mazlumun yarasına merhem olmalı ki, mazlumlar şifa bulup dirilmeli. Yine onun kanı çağlara haykırmalı ki bu nida dalga dalga tüm nesillere ulaşabilsin.

Resül-i Ekrem (s.a.a)’in şu hadis-i şerifleri İmam Hüseyin (as)’ı ayrıcalıklı kılmıştır: “Hüseyin hidayet meşalesi ve kurtuluş gemisidir.” Sadece yaşamında değil, şehadetinden sonra da zulümat vadisinde yolunu şaşırıp kaybetmişlere meşale, cehalet ve delalet girdabında boğulmaya yüz tutmuş insanlara da kurtuluş gemisi olmuştur.

Emeviler tüm baskı ve zulümlere rağmen ne Aşura meşalesini söndürebildiler ne de Erbain gemisini hafızalardan silebildiler. Yine aynı şekilde Abbasiler de şiddetli baskı, Kerbela ziyaretini yasaklamak ve İmam Hüseyin (as)’ın mübarek kabirlerini yıkmak suretiyle bu nuru boğabileceklerini düşündüler. Onlardan sonra da nice iktidar sahibi nice zalim kişiler bu tür yollara başvurmuşlarsa da hiçbiri muvaffak olamamıştır.

İran İslam Devrimin’den sonra ise bu nurlu meşalenin kıvılcımları tüm Ortadoğu halklarını aydınlatmış ve kurtuluş gemisi uğradığı her sahilde yolcularını alıp sonsuz okyanuslara doğru yola çıkarak zülüm ve istikbarın kalbine korku salmıştır. Yaşanan gelişmelerden paniğe kapılan zalim Saddam, iktidarı döneminde patronlarından da destur alarak bir kez daha Kerbela ziyaretlerini yasaklamıştı. Zira zalim müstekbir ve emperyalist güçler,  Hüseynî kıyamın İran’daki tezahürünü basiret ve feraset yoksunu bir çok Müslümandan daha iyi anlamışlardı. Bu yüzden de tüm imkânlarını seferber edip, milyarlarca dolar harcayarak, görsel ve yazılı medyalarını inklabın Hüseynî mesajının sesini kesmek için devreye soktular. Bununla da yetinmeyerek kalemlerini dolara satan sözde alimleri de yanlarına alarak iftira, yalan ve dolanlarla bu nuru tazyif etmeye, halkları bu kurtuluş gemisinden uzaklaştırıp bir birine kırdırmaya çalıştılar. Ancak tüm bu planları yapanlar, zalim Emevi ve Abbasi sultanlarının başlarına gelenleri unutmuşlardı...

Bu gün eğer Kerbela’ya Erbain için milyonlar sel olup akıyorsa bunun bir çok anlamı vardır. Birincisi, Hüseyin (as)’ın, ceddi Resulullah (s.a.a)’ın “Hüseyin hidayet meşalesi ve kurtuluş gemisidir” vaadini gerçekleştirmeye devam ediyor olmasıdır. İkincisi, ona doğru sel gibi akan muhipleri bu eylemleriyle şunu haykırmaktadırlar: “Karanlıklara nur saçan, insanlığı aydınlatan bu nuru ve yolunu kaybetmişleri, ezilmiş halkları, mazlumları zülüm çukurundan kurtaran bu gemiyi unutturmayacağız.” Üçüncüsü ise Aşura ve Erbain merasimlerini canlı ve diri tutarak çağdaş Yezitlerin, yandaşlarının ve maşalarının kalplerine korku salmaktır.

Hüseyin can!

Son olarak şunu söylemek istiyorum; hiçbir ıslak kalem senin kurumuş dudaklarını tefsir edemez..!