Gerçekten reklam arası bitti; film başlıyor!
25.01.2015

İslam dünyasındaki karmaşa ve İslama saldırıların altında İslami uyanışın olması yatmaktadır diyor Rehber Seyyid Ali Hamenei. Çünkü İslam düşmanları çok iyi biliyorlar ki İslamın özü ile dirilmesi ve adil düzenin tesisi, sömürü ve gücün haklılığı üzerine inşa edilmiş düzenlerinin sonu demektir.

Özellikle son 20-30 yıllık sürece bakıldığında  İslam Coğrafyası üzerinde aynı temelli ve aynı aktörlü ancak farklı figüranlı oyunların sıkça tekstleri ile oynanarak yeniden sahnelendiği görülecektir. İslam Devrimi’nin şokunu yaşayan küresel ifsad aktörleri dünya sathında devrimin etkilerini yok etme ya da en aza indirme hamleleri gerçekleştirdiler.

Ülkemizde geliştirilen hamle, Türkiye’nin hem batı hem Ortadoğu ve İsrail hem de ABD ile ilişkileri ve tarihsel/geleneksel İslam kimliğinden hareketle şartlara uygun, siyasetten ve dünya işlerinden arındırılmış, etliye sütlüye karışmayan bir İslam anlayışının tesisi  ve bunun da diğer ülkelere rol model olarak pazarlanması hamlesiydi.

Senaristliğini ve yönetmenliğini Büyük Şeytan ve tayfasının yaptığı bu hamlede dini kisveli ve söylemli yerel figüranlar görünürde başrol oynadılar ve  konjonktüre göre ‘Anadolu İslamı, Hoşgörü İslamı, Türk İslamı’ gibi isimlerle isimlendirdiler. Devlet destekli ve sponsorlu bu proje tam da “din afyondur” savını doğrular nitelikte kitlelere ulaştırıldı. Proje kapsamında siyasi içeriğe sahip her türlü İslami anlayış ve hareketler fitne ya da kirliliğe bulanmışlık olarak etiketlendiler.

Küresel muktedirler yerine göre farklı formatlı projeler de geliştirdiler. Özellikle 20 yıldır dünyanın gündemine oturan serseri mayınların taşeronu cihatçı gruplar bu projenin en önemli  unsurudur. Afganistan, bu proje için verimli bir toprak olarak seçildi ve seri üretime de buradan başlandı. Afgan ve Kafkas topraklarının verimliliğine sonradan Afrika’nın susuz topraklarının da verimliliği keşfedilerek eklendi. Nerdeyse her ülkenin en az bir örgütü var. Bu örgütler aslında kime ve neye hizmet ettiklerini bilmeyen bulanık zihinlerin üzerinde yükselmeye devam ediyor.

Batı ve körfez sermayesinin sponsorluğunda Siyonizm hizmetli bu hareketlerin eliyle İslamın müşfik, müjdeleyici ve abad edici  yüzü kirletilerek küresel ölçekte İslam=terör, İslam=korku, İslam=yıkım, İslam=ölüm algısını oluşturmanın peşindeler.  Temel amaç kitlelerin İslamın asıl yüzünü ve gerçekliğini tanıma imkanından yoksun bırakılmasıdır. Hedefe varmak için de her yol mubahtır.

Hz. Peygamber(s.a.a)’in çizgisinden sapmış İslam dünyasında da bu hedefe uygun yeterince altyapı ve insan malzemesi maalesef ki her dönemden daha fazla bulunmakta. Her çağın haricileri olduğu gibi ‘çağdaş hariciler’ de ‘vekalet savaşçıları’ da hazır kıta beklemekte maalesef… Akıldan yoksun insan kitlelerinin, akıldan soyutlanmış bir İslam inanışıyla, din adına pazara sürülen her mala teberrük niyetine sarılmakla halisane hizmetler sunmaktalar.

Arap Baharı denilen süreçle birlikte  Ortadoğu halklarının hareketlenmesi ve gidişat küresel muktedirleri ve senaristleri ilk başta sevindirse de aslında işlerin tahayyüllerini aştığı görüldü. Bunun en iyi örneği kuşkusuz Suriye olmuştur. Birkaç hafta ve ya ayda halledeceklerini düşündükleri Suriye boğazlarına takıldı ve acı şekilde boğazlarını yırtmaya başladı. Libya’da işler rayından çıktı ve gözden de çıkarıldı zaten. Bahreyn’de direniş kırılmadı, aksine yükselerek devam ediyor her türlü baskıya rağmen. Yemen de ise tamamen ters tepti hesaplar.

Bütün bu tutmamış hesaplar için yeni bir 11 Eylül lazımdı. Onu da Fransa’da gerçekleştirdiler. Fransa’daki  eylemleri Yemen Kaidesi'nin üstlenmesi ve bir anda dikkatlerin Yemen üzerinde toplanması manidar görünmekte. Onlarca yılın mahrumlarının – tüm toplum kesimleri katıldığında nüfusun ezici kısmını oluşturuyorlar – hesap dışı bir şekilde iktidara ortak olmaları yok edilmek istenen ‘direniş ekseni/cephesini‘ genişletmiş ve yükseltmiştir. Tam anlamıyla pirince giderken bulgurdan olmak meselesidir bu.

Bunların üstüne İsrail’in Kuneytra  saldırısı geldi. Bu saldırı İran ve Hizbullah’ın sınanması  ya da onları daha geniş bir cepheye çekme çabası  olabilir. Ancak hem İran hem de Hizbullah bu konularda sabırlı ve yeterince de donanımlı ve deneyimlidirler. Genellikle kurallarını ve başlangıcını kendilerinin belirlediği oyunları oynamayı severler. Başkalarının oyunlarında rol almayı sevmezler.

Tüm bunlarla birlikte önümüzdeki süreç hem kısa vadede hem de uzun vadede – özellikle Hizbullah’ın zamana dayalı sürprizleri açısından – hayli hareketli ve heyecanlı olacak gibi.

Heyecan ve hareket  adaletin tesis edileceği düzene yürüyüş yolunda… kendi filmimizi çekme zamanı geliyor…