Yemen’de ayağı kayanın, artık ayağı kaymıştır
22.05.2015
Şahısların ve hareketlerin yanlışa yönelmeleri ve batıl cephede yer almaları, zahiren, alınan anlık kararlar neticesinde gerçekleşiyor gibi görünse de gerçekte böylesi durumlar yaşanan bir takım süreçlerden sonra meydana gelir. İnsanlar uzun bir zamana yayılan süreç içerisinde yanlışa sürüklenmelerini/sürüklendiklerini anlamada zorluk çekerler. Adım adım batıla doğru gitmelerine rağmen, onlar bunu fark edemezler ve kendilerini yanlışın ve sapıklığın içerisinde bulurlar.
Tarihe baktığımızda da bazı insanların İslam dairesinin dışına çıkmalarının genellikle bir anlık kararlarla olmadığını görürüz. Fert ve topluluklara yaşatılan/dayatılan bir takım süreçlerin onları bu duruma getirdiğini müşahede ederiz. Çünkü İslamî ve insanî değerlerden uzaklaştırılmış topluluklar oluşturmak, bunları planlayanlar açısından uzun soluklu ve programlı çalışmalarla elde edilebilen neticelerdir.
İslam düşmanları tarihin her döneminde Müslüman fert ya da topluluklara bazı şeyler dayatarak, onları insanî ve İslamî değerlerin dışına çıkarmaya çalışmışlardır. Maalesef bu çabalarında büyük oranda da başarılı olmuşlardır. Özellikle de hak bir liderlikten ve ulema önderliğinden yoksun hareketler böylesi saldırılarda en çok zarar gören topluluklardır.
“Arap Baharı”nın havasıyla İslam dünyasında bir “heyecan” meydana geldi. Bu sürecin can alıcı ve hesaplaşma bölgesinin ise Suriye olacağını tahmin etmek zor değildi. “Arap Baharı”nı yönlendirenler açısından asıl hedef ülke Suriye olacaktı ve öyle de oldu. Büyük Şeytan, Suriye’de başlattığı savaşla birçok amacını gerçekleştirdi ve gerçekleştirmeye de devam ediyor.
Bölgedeki olayları tam ve gerçek manada okuma/kavrama konusunda sorunlu ve ön yargılı “İslamcı” grup, cemaat, hareket ve siyasal yapıları Direniş Cephesi’nin karşısına çıkarmada Suriye’ye karşı başlatılacak savaşın işe yarayacağını bilen emperyalist güçler, vakit kaybetmeden planlarını uygulamaya koyuldular. Ve söz konusu bu “İslamcı” kesimlere Suriye’de bir “cihat” alanı açtılar.
Büyük Şeytan bu hamleyi başlatmakla Direniş Cephesi’ne karşı tüm güçleriyle seferber olmaya gönüllü toplulukları sahneye sürmüş oldu. Böylece, yalnızca bu bölgede yüz binlerce insanın ölümünü ve şehirlerin harabeye çevrilmesini sağlamış olmadılar. Artık belli bir noktaya taşıdıkları Direniş karşıtı cepheyi, oluşan/oluşturulan ortamda istedikleri yöne çekme imkânını elde eden emperyalistler, bu yapıları bugüne kadar iddia ettikleri “değerleri”nden uzaklaştırmanın fırsatını da yakalamış oldular.
Büyük Şeytan, Direniş’e karşı konuşlandırdığı ve “ümmet”in çoğunluğunu oluşturan söz konusu bu kesime yönelik daha büyük şeytanî tuzağını ise Yemen’de kurdu.
“Arap Baharı”yla seslerini yükselten sözde “devrimci” hareketlerin hiçbirinde (Bahreyn hariç) “Kahrolsun Amerika, Kahrolsun İsrail” sloganları duyulmazken, Yemen’de Ensarullah Hareketi, “Kahrolsun Amerika, Kahrolsun İsrail” sloganlarıyla ortaya çıktı. Tehlikeyi fark eden küresel zorba güçler, Arap dünyasında gerçek bir devrime doğru bilinçli bir şekilde ilerleyen bu şerefli topluluğun karşısına diktikleri Arap ve Arap olmayan devletlerin yanı sıra “İslamcı” yapıların da kendilerinin yanında yer almalarının gerekliliğini gördüler ve çalışmalarını buna göre yürüttüler. Öyle ki, on ülkenin hava kuvvetlerine ait uçaklar Yemen’i bombalamaya başladığında, aralarında Türkiye’nin de bulunduğu çok sayıda ülkenin bu katliama destek verdiğini duymakla kalmadık, “İslamcı” hareketlerin de oluşturulan bu yıkım koalisyonunun yanında yer aldıklarını beyan eden açıklamalarına şahit olduk. Sözde köklü bir geçmişe sahip bu “İslamcı” hareketler, gerici Körfez Şeyhlikleri, İsrail ve Amerika’yla aynı safta durarak Ensarullah’ın karşısında olduklarını dile getirdiler. Her biri yapmış oldukları bu tercihi değişik sebeplere dayandırarak kendilerince “meşruiyet” zemini aradı. Fakat her ne olursa olsun netice itibariyle uluslar arası istikbar güçlerinin ve onların bölgedeki uşaklarının safında yer alarak Ensarullah’a savaş ilan ettiler.
Düşünme yetilerini kaybettikleri için hakla batılı birbirine karıştıranların yapmış oldukları bu açıklamalar, Büyük Şeytan’ın planlarının daha şimdiden tuttuğunu gösteriyor.
Koalisyonun yanında olduklarını ilan edenler, yalnızca bir hata yapmış olmadılar. Bu yapılan öyle bir şeydir ki, insanî ve İslamî değerlerden sıyrılıştır. İsrail ve Suud’la aynı cephede olanların bu tavrının sonucu, gerçek değerlerden kopuştur. İşte, Büyük Şeytan asıl buna sevinmekte. Artık bu “İslamcı” yapıların İslam’la sağlıklı irtibat kurmaları zorlaşmıştır ve bu hal üzere geleceklerini belirleyeceklerdir. Bundan böyle zulüm, cinayet, vahşet, tağut, hak, batıl kavramlarının yerinde ve doğru kullanılması zor olacaktır. Büyük Şeytanlık işte böyledir, süreç içerisinde insanlar ve hareketleri nasıl da batıl cephesinde gönül rızasıyla yer almalarını sağlamakta. Bu aşamadan sonra ayakları Yemen’de kaymış bu “İslamcı” yapılar için İsrailli ve Amerikalı komutanların emrinde Direniş Cephesi’ne karşı mücadelenin bile izahı vardır. Ancak bu konuda diretenler şunu da unutmamalılardır ki, böylesi bir musibet ve sapma, kendilerinin de her alandan tasfiyelerini beraberinde getirecektir.