Biraz sonra yalnızlıktan Kudüs kusacağım
22.07.2017

Kudüs… asırlar öncesi bir şehir; insanlığın bu şehirle ilişkisi maalesef her zaman patolojik oldu ve asrımız bu anlamda en kötü örneklerini veriyor bu patolojinin. Öldürdüğü insana tecavüz eden insanlığın patolojisidir bu. Onlarca kez yıktığı bir şehri tekrar yıkıma uğratma isteği başka nasıl tarif edilebilir?

Kudüs… asırlardır durmayan bir yara, insanlık yarası; insanlık kendindeki bir yarayı hiçbir zaman bu denli deşerek kanatmaya teşne olmamıştı.

Yukarıdaki cümlelere benzer cümleler yazmak, sloganlar atmak gelmiyor artık içimden. Sadece haberleri takip ediyorum. Haberlere bakıyorum, ama onlar bana bakmıyor; yalnız kalıyorum. Yalnızlığımı yatıştırmak için yeniden slogan atmak, Kudüs yaramı yeni baştan hatırlatmak istiyorum kendime; yalnız kalmaktan korktuğum için. Modern insanın en iflah olmaz hastalığı; yalnızlık. Bunun için bana benzeyen insanları facebooktan ve twitterdan buldum; onlar beni daha önce bulmuştu oysa whatsapptan; “kardeşlerimiz öldürülüyor, Mescid-i Aksa’ya giremiyorlar, şu kadar şehidimiz var biri de çocuk” diye zihnime ve kalbime kusmak için.

Kusması gerekiyor; evet kusması. Ama oy verdiği partilerin hiçbir şey yapmayan milletvekillerinin ve yöneticilerinin üzerine değil, benim üzerime; İsrail’in Filistin’e saldıran askerî modelini ve silahlarını Sur’da insanların kanını akıtanların üzerine değil, benim üzerime; yıllarca kendi halkını uyutan ulemanın ve münevverlerin üzerine değil, benim üzerime kusması gerekiyor. Neden mi? Çünkü yalnız kalmak istemiyor, tıpkı benim gibi.

Oysa o da biliyordu; İslamcılığın modernite vurgunu olduğunu, bir işe yaramayacağını, kendimizi kandırmaktan başka. Oysa o da biliyordu; İslamcılığa oy vermenin sadece pastayı bölüşenlerin aldıkları oranı değiştireceğini. Oysa o da biliyordu; Kudüs’te akan kanlardan ve Mescid-i Aksa’nın esaretinden, İslamcılığın daha önemli olduğunu. Biliyor muydu, yoksa sadece kendini kandırmanın başka bir çaresi olmadığına mı inanmıştı. Neden mi? İçinde bulunduğu anlamsız yalnızlığı doldurabilmek için.

Başkalarının yaşadığı, düşündüğü İslam yanlıştı; tasavvuf tam anlamıyla sapıklıktı, şeyh uçmaz dalalet içerisindeki müritler uçururdu. Ama bir parti liderine gönül bağlamak imanın gereğiydi. İçinde bulunduğu asrın yalnızlık adındaki ilacına bunlar derman olabilirdi. Yalnızdı, çünkü mensup olduğu dini hep modern akılla algıladığı için onu zamanın gerisinde gördü. O, dinine öyle baktıkça, din onun için modern bir kurum hâline geldi. Din bu hâli aldıkça, onun aklı daha da Batılılaştı. Batılaştıkça da yalnızlığı daha da arttı İslamcının.

Bunun farkına varmak gibi bir derdi de olmadı. Yalnızlığını giderecek ilaçlar aradı, modern aklının ona icat ettiği formüllerle. Filistin meselesine öyle baktı, şimdiki Mescid-i Aksa sorununa da. Bu nedenle slogan attı, asla duyumsamadığı duyguları yazdı, kitlelerin uyuşmuş akıllarına hitap etti. Bunu yaparken de Siyonist İsrail’in Filistin’den çalmakta olduğu doğal gazı Avrupa’ya satmak için antlaşma imzalamayı da ihmal etmedi. Pazarlamayla elde edeceği dolarların rengi, onun için hakkında sloganlar attığı Gazzeli şehit çocuğun kan renginden daha kutsaldı çünkü. Evet, kutsaldı; zira yalnızlığına en iyi çarenin para olduğunu öğretmişti İslamcılık ona; tıpkı mutlak otoritesinin her türlü insan hakkını çiğnemenin meşru olduğunu öğrettiği gibi.

Bunları yazarken tüm sosyal medyada kusma yarışı devam ediyor. Midem bulanıyor; galiba ben de, ben de biraz sonra yalnızlıktan Kudüs kusacağım.