Hak ve Merhamet…
22.11.2014

Hak’kın, Rahmân isminin bize bakan yönlerinden biri de şüphesiz ki merhamet üzere bulunmak ve Hak’kın kullarının haklarını rahmet ve merhamet dolu bir yürekle ehline ulaştırmak gerektiğidir.

Her eylemine “Besmele-i Şerif” ile başlayan, “Besmele-i Şerif” çekemeyeceği eylemlerin altına imza at(a)mayan biz müminler doğal olarak Hak’kın kullarına karşı da merhamet üzere bulunur, haklarını Hak’kın razı olacağı tarzda ehline ulaştırırız…

Bu aralar gözlerimizi yaşartan ve yüreklerimizi pâreleyen birçok hak, hukuk ihlalleri ile karşılaşmaktayız. Gün geçmiyor ki güzelim dünyamızda, kurtlar sofrasına yem olmakta olan bölgemizde ve can yurdumuzda haksızlıklar ve merhametsizlik zirve yapıyor olmasın…

Neredeyse hepimiz bunları kanıksadık, içselleştirdik ve duyarsız insanlara dönüştük…

Yüzlerce yıldır özbenliklerinden uzaklaştırılmış ve üzerlerinde binbir çeşit oyunlar oynanan Alevi halkımız,

Osmanlıdan bu güne bir türlü zulümden yakasını kurtaramamış Anadolunun mazlum ve mağdur etnisite mensupları…

Onlarca yıldır Siyonist baskı altında mazlumane bir yaşam içinde bulunan Filistinli kardeşlerimiz,

Yine emperyalizmin kızılına, karasına peşkeş çekilmiş Afganistan coğrafyası,

Yıllar süren bir emperyalist kuşatma ile zulüm altında inleyen Irak ve Suriye’nin mazlumları…

Ülkemizde işlenmiş ve işlenmekte olan zulümler, haksızlıklar, cinayetler…

Her noktada emekleri sömürülen ama emeklerinin karşılığını bir türlü alamayan emekçi mustazaflar…

Madenlerde yitirilen canlar,

İnşaatlarda kaybedilen yaşamlar,

Bir hiç uğrunda anlamsız kavgalarda-savaşlarda katledilenler…

Hak, hukuk, adalet, eşitlik, özgürlük, insanlık, erdem, barış, medeniyet, insani değerlerden uzak ve bedevice bir yaşamı insanca yaşam zannederek kaybedilmiş nesiller…

Hak’tan uzak batıl bir yaşam ile son nefeslerini veren milyonlar…

Ve bütün bu olup bitenler her gün binlerce, milyonlarca besmele çekilen, herkesin nüfus kağıdında “İslam” yazılan, içerisinde Allah’a ibadet edildiği kabul edilen sayısız ibadethanelerin(!) var olduğu coğrafyada gerçekleşiyor…

Bir yanda içerisinde insana yakışır bir şekilde oturulamayacak gecekondular, bir yanda oda sayıları bilinmeyen saraylar, gökdelenler, yazlık-kışlık saray yavruları…

Bir yanda asgari ücretle ailesini geçindirmeye çalışanlar, diğer tarafta kollarına milyarlık saatler takanlar…

Bir yanda Muaviye’nin sofrasını andıran şatafatlı sofralar, diğer yanda birkaç zeytin ve bir dilim simit-ekmekle öğün geçirenler…

Bir yanda binlerce dolarlık ayakkabılar giyenler, diğer yanda yırtık lastik ayakkabı(!) ile dolaşanlar…

Ve, bu memleketin yüzde 99.9’unun dini İslam(!)…

Bu İslam Muhammedî İslam mı, Süfyanî İslam mı!

Bu İslam Muaviye’nin İslam’ı mı, Ali’nin İslam’ı mı!

Bu İslam Yezidî İslam mı, Hüseynî İslam mı!

Merhamet üzere Hak yolunda olanlara, Hak’kın kullarının haklarına riayet edenlere, Muhammedî, Alevî, Hüseynî İslam’a tâbî olanlara selam olsun…